• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

ÇOCUK VE YALAN

ÇOCUK VE YALAN
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

BİR İNSANIN bilinçli ve kasıtlı olarak başkalarını aldatmak, küçük düşmekten kurtulmak ve çıkar sağlamak için gerçek dışı sözler söylemesine ve akla uygun bahaneler bulmasına 'yalan' diyoruz. Çocuklar beş yaşına kadar bilinçli olarak başkalarını aldatmak ve bundan çıkar sağlamak için yalana başvurmazlar. Bu yüzden çocukların söylediği gerçek dışı sözleri ve uydurma hikâyeleri yalan olarak değerlendirmek doğru değildir.
Çocuklar beş yaşına kadar zihinsel olarak henüz 'gerçek' ile 'hayal'i birbirinden ayıracak olgunluğa ulaşmamıştır. Olmasını arzu ettikleri bir şeyi hayalinden geçirdikleri zaman bunun gerçekleşeceğine inanırlar. Yeni doğmuş kardeşini kıskanan bir çocuk, onun ölmesini arzu etse ve kazara kardeşi hastalanıp ölse, ‘Ölmesini ben istedim,’ diyerek büyük bir suçluluk duygusuna kapılır. Çocuklar canlı cansız ayırımı da yapamazlar. Onlara göre her şey canlıdır. Oyuncak atıyla canlıymış gibi konuşur. Rüya ile gerçeği de ayıramazlar. Rüyada gördüğü bir olayı yaşamış gibi gelip annesine anlatır. Bu gerçeği bilmeyen anne baba ‘Çocuğum yalan söylüyor’ diyerek telaşa kapılabilir.
Çocuklar beş yaşına kadar ben merkezci (egosantrik) bir kişiliğe sahiptir. Kendisini dünyanın merkezinde görür. Herkes ve her şey ona hizmet etmek ve isteklerini yerine getirmek için vardır. Yoktan anlamaz. Sabretmesini bilmez. Zaman kavramı da henüz gelişmemiştir. Şimdi ile sonra, bugün ile yarın arasındaki ayrımı yapamaz. Paylaşmasını bilmez. Elindeki oyuncağı vermediği gibi, yanındaki çocuğun elindeki oyuncağa da sahip olmak ister.
Sevgi ve ilgi eksikliği çeken çocuklar, anne ve babanın dikkatini üzerlerine çekmek için hikâye uydururlar. Eğer bunda başarılı olmazlarsa, yaramazlık yaparak, azar işitme ve dayak yeme pahasına da olsa, anne babayı kendileriyle meşgul ederler. Okul öncesi çocuklarda abartma ve uydurmalar çoğunlukla hayal ürünüdür. Biri, ‘Bizim iki arabamız var,’ dediğinde öbürü de altta kalmamak için hiç düşünmeden ‘Bizim de beş arabamız var,’ der. Ancak, bir çocuk, ‘Benim babam senin babanı döver!’ derken samimidir. Çünkü çocukların gözünde babalar dünyanın en güçlü insanıdır.
Çocuklar yalanı ve ikiyüzlülüğü büyüklerden öğrenir
Doğrusunu söylemek gerekirse, yalanı bol bir toplumda yaşıyoruz. Başkalarını üzmemek ve kırmamak için küçük
'beyaz yalanlar' söylemekte, ikiyüzlü davranmakta bir sakınca görmeyiz. Yapılan bir davete canımız gitmek istemediği zaman, bunu dile getirmenin kabalık olacağını düşünür, hasta olduğumuzu veya bir işimiz çıktığını söyleyerek vaziyeti kurtarmaya çalışırız. Abartılı övgülerin, başımızdan geçen bir olayı süsleyerek anlatmaların altında hep küçük yalanlar vardır. Özellikle bayanlar arasında dedikodu ve laf taşıma huyu oldukça yaygındır. Yalansız ve abartısız dedikodu da pek azdır. Kendi yalanlarımızı zararsız ve küçük, başkalarının yalanını büyük görmeye oldukça yatkınızdır. Bütün bunlar çocukların yanında yapılıyor ise, onların da yalana alışması kadar normal ne olabilir?
Bir anne kapıya gelen komşusunu baştan savmak için, kapıyı çocuğa açtırır ve ‘Annem evde yok’ dedirtirse; kendi eliyle çocuğun yalan söylemesine çanak tutmuş olur. Böyle bir anne çocuğun yalanlarına ve abartmalarına kızdığı zaman, çocuk bocalar. Annenin çelişkili tutumu çocuğun gözünden kaçmaz. ‘Kendisi yalan söylüyor, ama benim söylememe kızıyor,’ diye düşünmeden edemez.
Çocuk aldatılmayı kolay kabullenemez. ‘Ben temizliği bitirinceye kadar uslu durursan seni gezmeye götüreceğim,’ diyen bir anne, sözünde durmadığı zaman çocuk aldatıldığı için öfkelenir: ‘Sen yalancı bir annesin!’ diye bağırır. Çocuklar anne ve babanın birbirine söylediği yalanları sezip bundan faydalanma konusunda ustadır. Özellikle anne yalanına çocuğu da ortak ediyorsa, çocuk, ‘Eğer dediğimi yapmazsan bugün nereye gittiğini babama söylerim,’ diyerek anneyi tehdit edebilir. Çocuğun isteğini yerine getiren ve sus payına alıştıran bir anne, otorite ve saygınlığını yitirir, sonunda çocuğun oyuncağı haline gelir.
Çocuklar olmadık yerde anne babanın yalanını yüzlerine vurup onları mahcup etmekten çekinmezler. Bir anne anlatmıştı: ‘Çalışan bir bayan olduğum için ev temizliğini ve çamaşır yıkamayı genellikle hafta sonuna bırakıyorum. Yine bir Pazar bütün gün ev temizliği yapmaktan ve çamaşır yıkamaktan yorgun düşmüştüm. Akşam üstü tam işler bitmiş biraz uzanıp yorgunluk atacağım sırada kapının zili çaldı. Küçük kızım oyunu bırakıp kapıya koştu. Bilirsiniz, küçük çocuklar gelene kapıyı açmakta pek isteklidir. Ben de arkasından yürüdüm. Gelen ailece görüştüğümüz apartman komşumuz bir bayandı. İçeri buyur ettim. Gülerek: ‘Girmeyeyim şekerim,’ dedi, ‘müsaitseniz bu akşam size çaya gelmek istiyoruz.’ Arkasından ekledi: ‘Haftalardır görüşemiyoruz, sizi özledik.’  Ne diyebilirdim? ‘Akşama kadar iş yapmaktan yorgun düştüm, misafir kabul edecek halde değilim...’ diyemezdim tabi. Doğrusu buydu, ama denmiyor işte. Kendisi ev hanımı olduğu için çalışan kadının halinden anlayamazdı. ‘Elbette, buyurun,’ demekten başka seçeneğim yoktu. ‘O halde akşam görüşürüz,’ diyerek gitti.
Hazırlık yapacak, yani çayın yanına pasta-börek yapacak durumda değildim. Bey de evde yoktu, alışveriş için çarşıya çıkmıştı. Yorgunluktan sinirlerim iyice gerildi, öfkeyle söylenmeye başladım: ‘Ne düşüncesiz kadın! Kendisi ev hanımı olduğu için çalışanın halinden anlamıyor. Neymiş efendim, bizi özlemiş. Hay özlemez olaydın! Misafir ağırlayacak halim mi kaldı?’ Öfkemden, komşu hanım için söylediklerimi kızımın duyduğunu fark edemedim.
Neyse, canım burnumda, yine söylenerek mutfağa girdim.
Çayın yanına bir şeyler hazırladım. Akşam misafirler neşe içinde geldi. Hoş beşten ve hal hatır sormalardan sonra çay servisi yaptım. Komşu hanım iltifat etmeye başladı: ‘Senin demlediğin çayın tadı bir başka. Ben bir türlü bu tadı veremiyorum. Böreğin de pek harika olmuş. Çalışan hanımların içinde böyle maharetlisi az bulunur. Vallahi her yerde senin ne çalışkan bir hanım olduğunu ve seni ne kadar sevdiğimi anlatıyorum.’ Ne diyeyim, bana da övgülere karşılık vermek düştü: ‘Teşekkür ederim, komşu. Ben de seni severim, sen de pek maharetlisindir.’ Tam bu sırada, iltifatlarımıza kulak misafiri olan küçük kızım beni yalanlarcasına: ‘Teyze annem sana çok kızdı!’ demez mi? Kızımın böyle bir şey yapacağını hiç düşünmemiştim. O kadar kötü oldum ki, anlatamam. İster istemez evin içinde soğuk bir hava esti. Ne diyeceğimi bilemedim. Komşu hanım kızımı dizine oturttu, başını okşarken sordu:
— Anneni seviyor musun?
Kızım hiç düşünmeden cevap verdi:
— Evet!
— Anneni sevdiğin halde bazen ona kızmıyor musun?
— Evet, bazen kızıyorum.
—  Demek birine kızmamız onu sevmediğimiz anlamına gelmez. Biz annenle arkadaşız. Bana kızmış olsa da, o benim arkadaşım, beni sevdiğini biliyorum...
Komşumun bu olgunluğu karşısında göz yaşlarımı tutamadım. Boynuna sarıldım: ‘Evet sen benim arkadaşımsın, seni seviyorum. Bütün gün ev temizliği yapmaktan ve çamaşır yıkamaktan yorgun düşmüştüm. Çaya gelmek istediğinizi söylediğin zaman paniğe kapıldım. Hazırlık yapacak gücü kendimde bulamadığım için elimde olmayarak kızdım. Özür dilerim, hakkını helâl et.’
Bu olay bana ders oldu. Çocukların bizim gibi iki yüzlü olmadıklarını, yalanı ve iki yüzlülüğü bizden öğrendiğini fark ettim. Herkese ve özellikle çocuklarıma karşı dürüst olmaya karar verdim. Komşumdan öğreneceğim çok şey vardı. O günden sonra sırdaş ve can dostu olduk.’
Anne haklıydı. Çocuklar yalanı ve iki yüzlülüğü büyüklerden öğreniyorlar. Çoğu anne babalar kendileri yalan söyledikleri halde çocukların yalan söylemesinden hoşlanmaz, sert tepki gösterirler.
Çocuklar neden yalan söylemek zorunda kalır?
Çocukları yalan söylemeye iten değişik sebepler vardır. Yalan çoğunlukla güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Sık yalan söyleyen çocukla anne baba arasında güven eksikliği var demektir. Anne babalar genellikle çocuklarında yetenek ve kapasitelerinin üzerinde başarı bekler. Önüne yüksek hedefler konan bir çocuk bu hedefe ulaşamayacağından, yani anne ve babanın beklentilerine cevap verememekten korkar. Yüksek not beklentisi olan ailesine düşük not aldığını söyleyemez. Sorulduğunda, azar işitmemek ve aşağılanmamak için aldığı notu daha yüksek söyler. Karnesinde düşük notlar üzerinde düzeltme yapan veya babasının yerine imza atan öğrenci sayısı az değildir. Zayıf karneyle evine gidemeyen, geceyi sokakta geçiren, kimi zaman intihara teşebbüs eden çocuklar vardır.
Çocuk yalan söylerken aslında bir özlemini, eksikliğini veya ihtiyacını dile getirmektedir. Babası hapiste olan tanıdığım bir çocuk, babasının Almanya'da çalıştığını söylüyordu. Arkadaşları babasının hapiste olduğunu öğrenmeleri durumunda onu dışlayabilir veya aşağılayabilirlerdi. O yüzden, babasının Almanya'da çalıştığını söylüyordu. Aynı şekilde, babası olmayan bir çocuk da, kendisini babası varmış gibi tanıtabilir.
Otoriter ve mükemmeliyetçi anne babalar, çocukların yanlış yapmasını bir türlü kabul etmezler. Çocuklarını devamlı itirafa, özür dilemeye, bir daha yapmayacağına söz vermeye zorlarlar: ‘Doğru söyle, sen mi yaptın?’ diye köşeye sıkıştırılan bir çocuk, cezadan kurtulmak için, yalana sığınmaktan başka ne yapabilir?
Kimi anne babalar çocuğu kandırmak için ‘Doğru söylersen ceza vermeyeceğim’ der, çocuk doğruyu söyleyince de ‘Senin yaptığını biliyordum, dayağı ye de aklın başına gelsin!’ diyerek ceza verirler. Aldatıldığını ve doğru söylemenin başına iş açtığını gören çocuk cezadan kurtulmak için yalana sığınacaktır.
Anne baba yalan söyleyen çocuğa nasıl davranmalı?
•  Çocuklar anne babayı taklit ederek büyürler. Çocuğun yalan söylemesini istemeyen anne babalar kendileri iyi model olmalı, yalan söylememelidir.
•  Çocuk yalana baş vurduğunda sebebi araştırılmalı; şiddete ve cezaya yönelmeden yalana yol açan sebep ortadan kaldırılmalıdır.
•  Koyduğumuz kurallar çocuğun hürriyet ve bağımsızlık alanını daraltmamalıdır.
• Çocuktan yapamayacağı şeyler istenmemeli, yeteneğinin üzerinde beklentilere girmemeli, önüne ulaşamayacağı hedefler konmamalıdır.
• Anne babalar çocuğa karşı iyi bir dinleyici olmalı; isteklerini, sıkıntılarını, kaygılarını ve endişelerini dile getirmesine fırsat vermelidir.
•  Çocuklarımızı kıskançlık damarlarını tahrik edecek şekilde kardeşiyle veya başka çocuklarla kıyaslamamalıyız. Kıskanan çocuk, kıskandığı kimseleri gözden düşürmek için yalana baş vurabilir.
•  Çocuklarımız arasında ayırım yapmamalı, sevgi ve ilgi konusunda âdil davranmalıyız.
•  Çocuklarımıza yalan söyleyen insanlara toplumda değer verilmediğini, dürüst insanların daima saygı gördüğünü örnekleriyle anlatmalı, bu fikri destekleyen masal ve hikâyeler okumalıyız.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]

Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - - -
ÇOCUK VE YALAN başlıklı  tarafından yazılan yazı 3457 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

 
3+2 İşleminin Sonucu