• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

Özgür irade

 Özgür irade
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

‘Hür irade, konuyu bilerek karar verme gücünden başka bir şey dedin’
SOKRAT, öğrencilerini yetiştirirken: ‘Okuduklarınızı ve duyduklarınızı değil, kendi düşüncelerinizi, kendi içinizde olup bitenleri söyleyin. Başkalarının ağaçlarından meyve yeme alışkanlığından sıyrılarak, kendi bahçenizin fidanlarını yetiştirin. İşte o zaman, meyve yemenin zevkini tadacaksınız’ diyerek, öğrencilerinin kendi kişiliklerini ve iradelerini özgür düşünce ortamında geliştirmeye yöneltmiştir.
insanlarda karar alma ve kararı yerine getirebilme özgürlüğü vardır. Karar alma birkaç olanak karşısında bunlardan birini seçebilme serbestisidir. İnsan bu yetkiyi küçüklüğünden beri kendinde bulur. Dolayısıyla düşünce özgürlüğü ve bunu uygulama yani hür irade doğal olarak insanda doğuştan vardır. Ancak hür irade; insanın her istediğini yapması, başkalarının zararına da olsa her düşündüğünü uygulamaya koyabilmesi değildir. Oysa hangi tür özgürlük olursa olsun, insanlara hiç bir zaman ve mekânda sınırsız olarak verilmemiştir. Zira sınırsız özgürlük fayda yerine zarar getirdiği gibi, toplumu fikir, düşünce ve ahlak kargaşasına ve yozlaşmaya götürür. Tıpkı, ‘Demokrasilerde de, demokrasiyi yok etme özgürlüğü bulunmaması’ gibi...
Tasarladığımız bir eylemi, düşünceye uygun olarak gerçekleştirebilme, ancak iç ve dış koşulların uygunluğuyla mümkün olur. Örneğin; sağlık koşulları uygun olmayan bir şahıs, ne kadar çok parası olursa olsun içki içemez. Buna karşı parası olmayan insan da, beden yapısı ne kadar uygun olursa olsun içki içemez. Demek ki, irade uluorta bir özgürlük değil, çeşitli koşullara bağlı ve onlarla belirlenen ve onları bilerek bir karar verme özgürlüğüdür.
‘İrade, başarının temelidir.’
Bireyin yaptıklarındaki seçeneklere kendi istem ve eğilimleri doğrultusunda karar verme yeteneği ya da gücü olan irade, insana doğuştan verilme bir yetenek olmayıp, bireyin bu yeteneği yaratıcı ve etkin şekilde kullanabilmesi için bir mücadele vermesi gerekmektedir. Bu uğraş ve mücadele iki ayrı alanda söz konusudur. Bunlardan ilki ve mücadelesi daha kolay olanı, baskılara ve dış etkilere karşı olan savaşımdır. Bu savaşımı kazanabilen birey, kendisine ait tüm düşünce, davranış ve eylemlerine kendi karar verebilir. Diğeri ve daha zor olanı ise, bireyin kendi benliğine karşı olan içsel savaşımıdır. Bu savaşımın belirgin özelliği de, kişinin nicelikle, dürüstlük ve cesaretle eylem ve davranışlarındaki hata ve kusurlarından dolayı, vicdan öğesini ön plana çıkararak öz eleştiride bulunabilmesidir.
Çatışmaların ve hataların sorumluluğunu tamamen karşımızdakine yüklememeliyiz. Ancak tümüyle sorumluluğu üstlenmemeliyiz. Genel bir refleks olarak bir çatışmanın nedenini ararken, bir parmağımızı karşımızdakine doğru uzatırken, diğer parmağımızı da kendimize uzatmalıyız. Güzel bir İngiliz özdeyişi şöyle der : ‘Suçlamak için işaret parmağımızı karşımızdakine uzattığımız zaman, üç parmağımızın yönü kendimize döner.’ Ancak çoğunlukla bizler, o üç parmağı fark etmeyiz.
‘Kaderinizle savaşırken silahınız keskin iradenizdir.’ İnsanın yüzleşmesi gereken tek engel kendisidir. Evrendeki yerini seçmesi gereken kendisidir. Tanrı insanları yaşam için donatmış ve bize özgür irade vererek ne olmak istediğimize karar verme olanağı tanımıştır. Bir karar verdiğimizde bizi yolumuzdan saptırmaya çalışacak, önümüze engeller koyacak birçok insan hatta kendimiz çıkacağız.
Albert Einstein'ın 4 yaşına kadar konuşamadığını ve 7 yaşma gelinceye dek de okuyamadığını biliyor muydunuz? Öğretmeni ve ailesi onun zihinsel özürlü olduğundan kuşkulanmışlar. Beethoven'in müzik öğretmeni ise onun asla bir besteci olamayacağını söylemiş. Ya genç Beethoven ona inansaydı! Walt Disney ünlü olmadan önce çalıştığı gazeteden işe yaramaz fikirleri olduğu gerekçesiyle kovulmuş! Bütün bu insanlar çevrelerindeki kişilerin söylediklerine inansalardı ne olurdu? Dünya Beethoven'in müziğinden, Einstein'ın buluşlarından yoksun kalacaktı!
Küçük bir hikâye:
Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesine bir kartal yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın dört tane de yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemindeyken dağda deprem olmuş. Kartalın yuvasmdaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe ulaşmış. Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş.
Çiftlikteki tavuklar kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve birazda büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk yumurtayı korumasına almış ve diğerlerinden ayırmadan büyütmeye karar vermiş. Zamanı geldiğinde kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş. Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce kendini tavuk sanmış ve bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Çiftlikteki tüm tavuklarda onu kendilerinden sayıyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyorlarmış.
Kartal zaman zaman içinden: ‘Ben çevremdeki tavuklara pek benzemiyorum... Acaba ben kimim’ diye geçiriyor, ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa o bir tavukmuş ve tavuk olduğunu bilmeli, kabul etmeliymiş. Bir gün çiftlikteki öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken yukarılarda birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş. Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşuveren coşkuyla haykırmış: ‘Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmak istiyorum’ demiş. Tavuklar onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler. ‘Sen bir tavuksun ve şunu asla unutma: Tavuklar kartallar gibi uçamaz’.
Küçük kartal o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartalları arıyormuş gözleriyle. Bir kartal gördüğünde tüm hayranlığını ve özlemini kartal gördüğü her zaman yaptığı gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş: ‘Ah Tanrım! Ne olur ben de onlar gibi uçabilsem! Ben de onlar gibi kanat açabilsem göklerde.’ O böyle konuştukça, çevresindeki tüm tavuklarda her zaman söylediklerini bir kez daha yineliyorlarmış: ‘Vazgeç bu düşlerinden... Sen bir tavuksun ve hep tavuk olarak kalacaksın.’
Küçük kartal, çevresindekilerin her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerinden öylesine etkilenmiş ki sonunda bir kartal gibi göklerde özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş. Ve bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda da bir tavuk gibi ölmüş.
Oysaki kendini tavuk sanan o kartal çevresindekileri din-lemeseydi, hayallerinin peşinden gitseydi, bir kere uçmayı deneseydi her şey onun için farklı olabilirdi.
İçimizdeki potansiyeli kimse bizden iyi bilemez. Yapabileceğinize inandığınız her şeyi gerçekleştirebilirsiniz. Ne olmak istediğinize inandığınız an dünya üzerindeki yerinizi de belirlersiniz.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]
 


Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - - -
Özgür irade başlıklı  tarafından yazılan yazı 3325 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

 
3+2 İşleminin Sonucu