• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

KİŞİSEL GELİŞİM VE SAĞLIK

KİŞİSEL GELİŞİM VE SAĞLIK
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’ Kanuni Sultan Süleyman
Halkın arasında en büyük makam-mevki, en büyük zenginlik ve rütbe padişah, kral olmaktır. Halbuki bundan çok daha büyük bir nimet vardır. O da bir nefes alacak kadar sıhhatli olmandır. Çünkü kral olsan bile bir nefes alamadığın takdirde ölürsün. Aldığın bir nefesi, geri veremezsen yine ölürsün. Öldükten sonra istersen dünyayı sana versinler ne önemi var!
insan sağlıklı olduğu zaman, sıhhatinin değerini anlayamaz. Ne zaman kaybederse, o zaman anlar; fakat iş işten geçmiş olur. Peygamberimiz ümmetini şöyle uyarmaktadır: ‘Beş şey gelmeden, beş şeyin değerini biliniz.
1.  Hastalık gelmeden sıhhatin,                                  
2.  İhtiyarlık gelmeden gençliğin,                                             
3.  Fakirlik gelmeden zenginliğin,
4- Ölüm gelmeden hayatın,
5. Meşguliyet gelmeden sağlığın değerini biliniz.’
Sağlığı yerinde olmayan bir öğrenci, tam olarak kendini derse veremez. Bundan dolayı önceden tedbirlerimizi alacağız ki hastalanmayacağız.
Bir grup lise öğrencisi, İstanbul'da tarihi yerleri gezmek için bir plan yapar. Çok muhteşem bir konağın önündeki yoldan geçecekleri sırada, konağı uzaktan göre bir delikanlı, yanında bulunan arkadaşına:
-    Bu dünyada şu konağın sahibinin oğlu olmak vardı. Ne biçim yaşardım be, der.
Böyle söylediğini yanlarında yürüyen öğretmenleri duyar, hiç sesini çıkarmaz. Konağın tam önünden geçerlerken, lüks bahçe kapısının demir parmaklıkları arasından ileride, tekerlekli sandalyeye bindirilmiş, başkası tarafından gezdirilen spastik özürlü bir genç görürler. Öğretmen biraz önce, bu konağın oğlu olmak isteyen delikanlıyı yanına çağırarak:
-    Bak delikanlı! Sen bu konağın sahibinin oğlu olmak istiyordun. Bu konak, Sakıp Sabancı'nın konağı. Şu spastik özürlü, tekerlekli genç de onun oğlu. Şimdi sen o gencin yerinde olmak ister misin? der. Öğrenci mahcup bir şekilde:
-   Hayır hocam, der. Her şeyin başı sağlıktır. Size deseler ki ‘Al bir trilyon; ver aklını ya da gözünü ya da kolunu ayağını ya da ciğerini...’ Hiçbirine fiyat biçip de satmayız değil mi! Demek ki üzerimizde trilyonlar taşıyormuşuz da haberimiz yokmuş. Yaşamak için yenilir. Birçok insan, yemek için yaşıyor. Madem biz yaşamak için yiyoruz; o zaman Peygamberimizin dediği şekilde karnımızı dolduracağız. Midenin üçte birini suyla, üçte birini yemekle, üçte birini de havayla dolduracağız yani tıka basa doymadan sofradan kalkacağız ki sıhhatli olalım...
Bir arkadaş internetten 'Şişmanlığın sebep olduğu hastalıklar.' başlığı altında iki dosya hastalık sıralıyor. En güzeli, az yemektir. Önemli olan karnı doyurmaktır. Yaşayacak kadar yemektir. Haddinden fazla yemeği tüketmek, israftır. İradene  sahip olacak, yemeyeceksin.
Günde bir dakika zihin jimnastiği yapıldığında, beyin gücünün arttığı tespit edilmiştir. Dr. Michael Nelson, 140 öğrenci üzerinde yaptığı araştırmada, zengin demir gıdası alanların, zihinsel zekâsının daha yüksek olduğunu tespit etmiştir.
500 öğrenci üzerinde yapılan araştırmada, kahvaltı yapanların, yapmayanlara göre daha yüksek not almakta oldukları gözlenmiştir. Beyin oksijen ve glikozla çalıştığından, kahvaltıda bal ve reçel gibi yiyecekler tüketildiğinde faydası olacaktır. Yapılan bir araştırmada, elmada bulunan bir gıdanın beynin çalışmasına yardımcı olduğu ispatlanmış. Mümkünse elmayı fazla yemeye çalışalım. Egzersiz yapıp, beyne daha fazla oksijen göndermek, beynin etkinliğini arttırır.
Şöyle bir söz vardır: Sabahlan krallar gibi yiyeceksin, öğlenleri normal düzeyde bir insan gibi yiyeceksin, akşamlan da fakirler gibi yiyeceksin. Biz ise tam tersini yapıyoruz. Kahvaltıya fazla önem vermeyip, akşamları tıka basa yiyoruz. Bu kesinlikle sağlık için de eğitim için de zararlıdır. Sağlığı anladık da eğitim neyin nesi diyebilirsiniz. Dikkatinizi çekiyorum: Yukarıda önceki sayfalarda beynin ne kadar kana ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Sen günün en uzun zaman dilimi olan akşama girmeden önce tıka basa yemek yersen bunlardan da birini fazla kaçırdın. Midenin bunlarla dolduğunu hayal et, bu kadar yemeği mide nasıl eritecek? Yemekten kalktıktan bir iki dakika sonra rahatsızlık başlayacak ve mide bütün bunları eritmek için fazladan kana ihtiyacı olduğunu beyne bildirecek. Beyin de kendisinin kullandığı kanı geçici olarak mideye göndermek zorunda kalacak. Bu sefer beyinde kan azaldığı için dikkatimiz dağılacak ve uykumuz gelecek. O dolu mide ile de uyumaya başlayınca ve mideden elde edilen gıdalar enerji olarak harcanmayınca otomatik olarak yağa dönüşecek ve biz şişmanlamaya başlayacağız. Sonuçta ne oldu:
a)  Fazla yiyerek yemeği israf ettik.
b)  Fazla yemeği yerken zamanı israf ettik. Affedersiniz o yemek vücuttan atılırken de fazla zaman gidecek.
c)  Akşamleyin ders çalışacaktık, öyle program yapmıştık fazla yediğimiz için uykumuz geldi ve iki üç saat fazla uyuduk.
d)  Şişmanladığımız için zayıflamanın yollarını araştırmaya başladık. Yine bir sürü zarar.
İradene sahip olarak akşam çok az yemekle yetindin. Zihnin ve ruhun daha dinç şekilde gece yarılarına kadar ders çalıştın. Sonuçta her şey kendine bağlı.
Dinimizde de az ptfnek övülmüş, çok yemek yerilmiştir. Mevlana'nın bu manada güzel bir sözü vardır: ‘Boş karın şeytanın zindanıdır.’ Şeytan zindana gelmek ister mi? Karnımızı doldurunca otomatik olarak kimi davet etmiş oluyoruz. Fazla yiyenlere söylüyorum: Misafirinizle başa başa ders çalışın. O misafir tabii ki sana ders çalıştırırsa...
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]


Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - -
KİŞİSEL GELİŞİM VE SAĞLIK başlıklı  tarafından yazılan yazı 2602 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

  
 
3+2 İşleminin Sonucu