• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

Korkuların Kökeni

Korkuların Kökeni
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

Korkuların birçoğu temelsizdir. Birçok insan bazı korkuların aslında temelsiz ve saçma sapan olduğunu bilir. Yine de korkmayı sürdürür. Hayaletlerin var olmadığını ya da gecenin içinden bir vampirin uçarak bize gelmeyeceğini bildiğimiz halde bunları düşündüğümüzde tüylerimiz diken diken olur. Çünkü korkunun akılla bağlaşmayan bir yönü vardır. Aklımız ne kadar mantıklı düşünürse düşünsün korku bütün sesleriyle insana fısıldar. Korku arttıkça akıl devreden çıkar; geride yalnızca kişinin kendine telkin ettiği bir korku kalır. Bir insan, uçağın kapısından 2000 fit yükseklikte tereddüt etmeden kendisini atabilir. Başka birisi, 2000 kişilik bir seyirci kitlesi önünde terlemeden konuşmasını yapabilir. Korkular mantıklı bir sebebe dayanabildiği gibi sebepsiz de olabilir, fakat her zaman kişisel ve gerçektir. Herkes bir şeylerden korkar. Korktuğunuz şeyin üstesinden gelmek için ilk önce onunla yü-zleşmelisiniz. Yüzüncü atlayış veya konuşma sizin için ilki kadar sarsıcı olmayacaktır. İlk korkunuzu yenmenin en etkin yolu mantık ve cesaretin birlikte harekete geçirilmesidir. Mantıksal olarak düşündüğünüzde uçaklardan atlayan veya konuşma yapan insanların ölmediklerini görürsünüz. Onlar hazırlıkları sayesinde başarılı olurlar. Araçlarınız doğru ve eğitiminiz tamamsa, atlamaya hazırsınız. Konuşmanızı dikkatli bir şekilde tasarlamış ve pratik yapmışsanız, konuşmaya hazırsınız. Kendinden emin insanlarla arkadaşlıklar kurun. Sizin yapmaktan korktuğunuz şeyi yapmış birçok insanı görmektesiniz. Şimdi, onların yaptıklarını yapın. Cesaret, harekete geçmeyle artmaktadır. Korku, öğrenme yoluyla edinilir; öğrenilmemiş bir şekilde kalmalıdır. Korkuyla yüzle ştikten sonra kendinizi canlanmış hissedersiniz. Korkunun olmadığı bir yerde cesaret de olmaz. Korku cesur olma fırsatını yaratır. Cesaretin arkasına kompleksler ve korkular sığınmıştır çok zaman. Psikologlar en büyük yıkımları gerçekleştirenlerin, büyük diktatörlerin kompleks ve korku sahibi olduğunu söylüyorlar. Birçok ideolog ya da devrimcinin yükselişlerinin altından çıkan alt sebepler, kompleksler ve korkulardır. Bunun tetikleyen güç de bilinçaltmdaki bastırılmış duygulardır. Hitler'inde, Stalin'inde korkuları belki de.
Korkuların bir türü de toplumsal değer yargıları tarafından yaratılan ve desteklenen korkulardır. Sözgelimi kötülük simgesi şeytandan, cin ve perilerden korkmak, dolayısıyla onların neden olduğu ileri sürülen kötü şeyleri yapmamak toplumsal düzeni koruyacaktır. Bu tür korkular bu nedenle toplumsal yaşama eklenmiş olabilir. Ya da öldükten sonra ahirette ceza görme ve cehennemde yanma korkusu, insanların suç işlememeleri için önemlidir. Bu tür korkuların yok edilmesine çalışılmaz, tam da tersi olarak pekiştirilir. Geçmişte ve günümüzde toplumların hemen hemen hepsinde bu anlayış geçerlidir.
Ayrıca yakın zaman önce yaşadığımız Marmara Depremi'nin ardından da birçok insanda deprem korkusu oluşmuştur. Bu kişilerde görülen belirtiler deprem haberleri ve konuşmalarından kaçınma, enkazlı yerlerden geçmemek için yollarını değiştirmeleri, dikkat dağınıklığı, dalgınlık, kendini işe verememe gözlenmiştir. Deprem olmasa bile kendilerini sallanıyor hissettiler. Bazıları evlerine sallanan şeyler astı, gözleri hep avizelerdeydi gibi örnekleri vardır. Korkunun Biyolojisi Korku sırasında insan vücudunda çok büyük bir hareketlilik yaşanır. Dışarıdan gelen fiziksel ve kimyasal uyarıcılar, duyu lifleri veya kimyasal uyarıcılara dayanıklı alıcılar tarafından omuriliğin arka köküne, oradan da korteksin yan kafa bölümüne iletilir. Burada devreye otonom sistem girer, iç organların hareketlerini ve salgılarını kontrol eden otonom sistem, sempatik ve parasempatik sistem olarak ikiye ayrılır. Dışarıdan gelen bir tehlikeye karşı, korku sinyalini veren beynimiz, sempatik sistemi devreye sokar. Savunma başlamıştır. Böbreküstü bezlerinin iç kısımlarından salgılanan adrenalin sayesinde kalp kasılmalarının hızı ve gücü artar. Kan damarlarının bir kısmı daralır, böylece kan basıncı yükselir. Bunlarla birlikte akciğerdeki ince bronşlar da açılır ve böylece kişi daha rahat soluk alıp verir. Uyarılan kaslar da harekete hazırdır. Böylece vücut kendini tehlikeden olabildiğince hızlı uzaklaştırmaya ya da olası bir saldırıya olabildiğince iyi karşı koymaya hazırlar. Tehlike geçip de korkumuz sona erdiğinde ise parasempatik sistem devreye girer ve kolinerjik salgılar yoluyla kalp atışlarımız yavaşlar, vücut salgılarımız artar ve rahatlarız. Örneğin; uzun bir süredir sınava hazırlanıyor ve sınavın yaklaşmasıyla beraber, gözle görülebilir bir endişe hali yaşıyor olabilirsiniz. Uykuya dalmakta güçlük çekiyor olabilir, yemek yiyememekten, iştahınızın azlığından şikâyet ediyor olabilir, hayattan aldığınız zevkte bir azalma hissediyor olabilirsiniz. Bizi böylesine kaygılandıran, iştahımızı azaltan, uykumuzu bozan, hayattan aldığımız zevki azaltan şey nedir? Korku mu, yoksa kaygı mı? Bu soruların cevabını verebilmek için öncelikle bu iki kavramı açıklamak gerekecektir. Korku, gerçekleşmesi durumunda bizde fiziksel bir sorun yaratacak olan durumlardır. Örneğin köpekten korkarız, çünkü bizi ısırması fiziksel bir rahatsızlığa neden olur. Kaygı ise korkulmayacak, bizde aslında çok büyük fiziksel bir hasar meydana getirmeyecek bir durumdur. Örneğin; üniversite sınavı sadece bir sınavdır. Bize fiziksel olarak bir zarar vermez. Onu korkunç hale, kaygı duyulacak hale getiren bizleriz, bizim o sınava bakış açımızdır.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]

Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - - -
Korkuların Kökeni başlıklı  tarafından yazılan yazı 2784 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

  
 
3+2 İşleminin Sonucu