• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

Meditasyon

Meditasyon
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

Meditasyon Yapın, Bulacaksınız, Dua, Tanrı 'yla konuşmaktır. Meditasyon ise Tanrı'yı dinlemektir.böylece, kendimi araştırmakta kullandığım ilk alet ya da alıştırma meditasyon oldu. Gazeteci dostlarım ve etkili, güzel konuşma yeteneğine sahip alaycı tanıdıklarım meditasyona ‘daldığımı’ ilk öğrendiklerinde bana ifadesiz yüzlerle bakıp, ‘Oh,’ ‘Öyle mi?’, ‘Uh-huh’ gibi müphem karşılıklar verip çabucak konuyu değiştirdiler. Itrinden birkaç tanesi ise ‘Oh, harika!’ diye tepki gösterdi ama aslında çok verimli olabilecek bir sohbeti sürdürmekten kaçındı. Gerçekten sevdiğim kişiler ise gözlerime bakıp, ‘Shirl, meditasyon dediğin şey nedir? Yani meditasyon yaptığında ne yapıyorsun?’ diye sordular.
Öyleyse, önce meditasyonun ne olduğundan başlayalım. En basit şekilde açıklarsak, benim için meditasyon, sessizce içe yönelebilmek için bedenimi ve zihnimi gevşetme sürecidir.
Bunun olabilmesi için, sessiz bir yere ihtiyaç duyarım (en 'azından, başlangıçta, örneğin kalabalık bir hava alanı terminalinde meditasyon yapamazdım). Çeşitli meditatif teknikler vardır, ama sessizlik, konsantrasyon ve rahatlık, bedeni ve zihni sakinleştirmenin üç anahtarıdır.
Meditasyon ne yapar? Meditasyon ya da ‘sükûnet içinde kendi merkezinde olma’, zihnin, kimliğinin öteki yanlarını da tanımasına izin verir. Meditasyonun amacı zihni baskı altına almak değildir. Amaç, zihnin serbestçe kendi bilincinin boyutlarını ve görüş alanını araştırabilmesi için kişiliği sükûnete kavuşturup susturmaktır.
Ben meditasyon sırasında ne yaparım? Her şeyden önce, meditasyon yaptığım pozisyon, meditasyon duruşu benim için çok önemlidir Kendi duruşunuzu kendiniz bulmalısınız; bedeniniz üzerinde en az baskı yaratan duruşu seçmeniz gerekir. Budist rahipleri gibi lotus duruşunda meditasyon yapmak başlangıçta önemli değildir. Acı veren bir duruş meditasyonu engeller ve amacına aykırı düşer. Öte yandan, aşırı gevşemiş bir duruş da yalnızca uyku getirir. Budistlerin dedikleri gibi, ‘sertlik ve gerilimden, ama aynı zamanda da kendi isteklerine düşkünlükten uzak bir yol’ olan ‘orta yol’ en uygunudur. Onun için bir sandalyede oturmak iyi olur.
Meditasyonun amacı, gevşemiş ama uyanık bir hale ulaşmaktır. Benim için en uygunu, sırtımı bir yere dayayarak dik oturmaktır. Bu duruş, belkemiğindeki enerji akışını rahatlatır ve düzenli, hafif ve ritmik bir biçimde soluk almamı sağlar. Eğer bir sandalyede oturuyorsam, ayaklarım yere tam temas etmeli ve ellerim bacaklarımın üzerine yerleştirilmelidir. Ellerimi, ayaları yukarı bakacak şekilde yerleştirir ve başparmağımla işaret parmağımın uçlarını birbirine değdiririm; bu beden-cereyanı devresini kapatır ve onun enerjisinin kayba uğramadan, devirli bir şekilde akmasını sağlar. Dudaklarımı ve dişlerimi hafif kapalı tutarım, bu da enerjinin yeniden işlenip kullanışlı hale getirilmesini, yeni bir devir yapmasını sağlar.
Kendi merkezimi hissedebilmek ve rahat olduğumdan emin olabilmek için yavaşça öne arkaya ve sağa sola sallanırım. Sonra, beden ve belkemiği merkezde olduğunda yaşanan fiziksel hissin damgasını bedenime vurmaya çalışırım, ki daha sonra arabamın direksiyonunda, yemek masasında, televizyonun önünde ya da çalışma masamda da aynı şekilde oturabileyim. Bu nasıl oturulacağını hatırlamayla ilgili bir çeşit Braille yöntemidir. Bu faaliyetler sırasında da meditasyon yaptığımı söylemek istemiyorum ama bedenimin duruşu çok daha rahat ve çok daha az gergin olacaktır.
Duruşumu aldıktan sonra gözlerimi kapar ve doğal bir biçimde soluk almaya başlarım. Sonra, soluk alışımı bir konsantrasyon noktası olarak kullanırım. Konsantrasyon, farkındalık odağını daraltarak kişiyi dış dünyadan koparttığından meditasyon için gereklidir; böylece kişi iç dünyaya, kendi içine odaklanabilir. Soluk alırken her soluğun gidişini takip ederim. İnsanın kendi soluk alışına konsantre olmasının onun meditatif bir hale girmesini sağlaması da olağanüstü bir olaydır.
Doğulu mistikler kontrollü soluk almayı meditatif haller oluşturmakta   kullanırlar; çünkü bu yöntem yalnızca bedenin oksijen almasını değil, karbon dioksitten kurtulmasını da sağlar.      
Batılılar ise genelde, soluk almanın hayatımızda oynadığı çok katlı role pek dikkat etmezler. Onu garanti kabul eder ve dakikada yaklaşık on beş kez yer alan bu mucizenin farkında olmayız. Ama soluk alma bedensel ve ruhsal iyiliğimizle derin bir biçimde ilişkilidir.
Gerilim içindeyken soluk alış ritmimiz de böyle bir ruh halini yansıtır -kararsız, düzensiz, yüzeysel, soluk soluğa ve benzerleri. Huzur dolu ve gevşemiş bir haldeyken ise soluk alma ritmi daha uzun, derin, tümüyle içeriden besleyici olur. Üzgün olduğumuzda ya da yüksek gerilim anlarında, bilinçsiz olarak ‘ruh gücünü’ ve derin, besleyici temiz havayla gelen oksijeni teneffüs etmek istercesine, otomatik olarak iç çekeriz. Evet, bedenin ve ruhun bildiği bu olguyla Batılı zihin pek ilgilenmez.
Doğu kültürlerinde insanlar, soluk almanın insan üzerindeki etkisinin daha çok farkındadırlar. Bundan dolayı da bu insanlar soluk almanın zihinsel ve ruhsal iyiliği nasıl etkileyebileceğini de daha iyi bilirler.
Laboratuvar koşullan altında da gözlemlenen Budist monklar çeşitli soluk alma tekniklerini kullanarak bilinç hallerini değiştirebilirler, ki bu da bedenin fizyolojisini değiştirir. Bu monklav'soluk alışlarını kontrol etmek ve değiştirmek için bilinç güçlerini kullanarak beyin dalgalarını, kalp atışlarını ve nabız sayılarını değiştirebilirler.
Biz de, biraz daha az ölçüde de olsa aynı şeyi başarabiliriz. Bazen, trafik tıkandığında öfkelendiğimi hissedersem hemen bir dakika kadar gözlerimi kapatır, havanın burun deliklerimden girişine konsantre olarak çevremdeki dikkat dağıtıcı şeylerden kurtulur ve yavaşça soluk alırım. Bu soluğu hisseder ve onu göğsümün en iç kısmına dek izler, orada bir süre tutar, sonra yavaşça dışarı veririm. Bunu tekrar tekrar yaparım. Bu soluk alıp-verme ritmine konsantre olursam, kısa bir süre sonra öfkem dağılır ve enerjim eski haline gelir; bu beni her zaman çok şaşırtır.
Bu konuda daha kesin konuşmak için: İçinizden ağır ağır ona kadar sayarak soluk almayı, yine ağır ağır ona kadar sayarak soluk vermeyi öğrenmelisiniz. Soluk alma vasıtasıyla şifa verme mucizesini hissetmeye başlayacaksınız. Ona kadar sayarak soluk almakta ustalaştığınızda sayıyı on beşe çıkarın, sonra yirmiye v.s. Başarılı bir yogi üç dakika boyunca soluk alıp yine üç dakika boyunca soluk verebilir! Deneyin ve ne denli ileri bir kontrol içerdiğini görün. O zaman artık soluk almayı asla garanti olarak kabul edemezsiniz ve bu alıştırma meditasyonlarınıza çok yardımcı olur.
Böylece, soluk alma denen otomatik mucizenin normalde farkında olmasak da, bu ‘istem dışı’ temel eylemi daha besleyici  şekilde kullanmak mümkündür.  Her durumda,  iyi soluk alma, meditasyonun esaslarından biridir. Evet, şimdi rahatça oturdunuz, gözleriniz kapalı, derin, fakat hafif bir biçimde soluk alıp veriyorsunuz. Şimdiden gevşediniz, sakin leştiniz. Meditasyon sırasında soluğun kullanımıyla birlikte sesin kullanımı da gelir. Doğu kültürlerinde meditasyon sırasında kullanılan sese mantra denir. Batı1 da da mantralar yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Mantra, meditasyon sırasında gereken sükûneti sağlayan bir ibaredir. Bu ibare makamla, mırıldanarak, şarkı şeklinde söylenebilir ya da sadece zihinde bir ses olarak ‘işitilebilir’. Bu çoğunlukla Tanrı'nın adını çağrıştıran bir ibaredir. Bazıları kendi kişisel mantralarını elde edebilmek için gurulara başvururlar. Bazıları da içlerinden biri uygun gelene dek çeşitli mantraları denerler. Örneğin ben, her hatha yoga duruşuyla birlikte içimden sessizce aynı mantrayı tekrarlarım. Her yoga duruşunda yirmi saniye kadar kalır ve içimden ‘Ben Işık halindeki Tanrı'yım’ diye tekrarlarım.
Ses titreşimlerinin belirli iç bölgelerimi okşadıklarını hissederim; bu öğeler mantranın titreşim frekansına karşılık verir gibidirler.
Makamla söylemenin ‘Tanrı’yı hissetmekte çok etkili olduğuna inanılır. Tespihle birlikte mırıldanma; bir sinagokta ilahi şeklinde okuma; bir kilisede, bir duayı tekrar tekrar tekdüze bir makamla okuma -hepsi de aynı sürecin, aynı yöntemin farklı biçimleridir. Bununla birlikte, tüm dinler de ayrı ayrı her kültürde, Tanrı'nın asıl ismiyle anılmasının daha iyi sonuç verdiği konusunda aynı fikirde görünürler. Makamla söyleme,, zihinden tüm düşünceleri ve parazitleri uzaklaştırma konusunda her yerde ve her zaman kabul görmüş bir yöntemdir; zihin ancak boşaldığı zaman ‘Tanrı hissiyle’ dolabilir. Ayrıca, yavaşça yükselen ve yankılanan mantra seslerinin kalp atışlarını azalttığını ve gevşemeye yol açtığını gösteren yeni bilimsel araştırmalar vardır. Her şey bir yana, yüzyıllardan beri bebeklerimizi ninniler söyleyerek uyutmuyor muyuz?
Makamla söyleme üzerine çakralar bölümünde söyleyeceğim daha çok şey var, ama şimdi geriye dönüp meditasyon hakkında konuşmak istiyorum. Meditasyonun nasıl yapılacağından çok, meditasyonun kendisi hakkında. Meditasyon kendinizi-araştırmanız konusunda yaşamsal öneme sahip bir süreçtir; ardından diğer şeylerin cereyan ettiği temel bir ilk adımdır. Bu yüzden onu ve içerdiklerini doğru bir biçimde anlamak önemlidir.
Her şeyden önce, meditasyonu önemsemek ve ona özen göstermek gerekir. O, insanı kendi merkezine götüren bir yoldur. Bu yüzden, meditasyona başlamadan önce kendinizle ilgili imajınızı değerlendirmeniz son derece önemlidir. Eğer bir insan cinlere, kötü ruhlara, şeytana ve cehenneme inanıyorsa, bu inancın doğurduğu korku, panik, suçluluk duygusu gibi durumlar derin meditasyon hallerinde ortaya çıkabilir. Ama unutmayın ki, bu tür inançlar bir şartlı reflekstir. Bunlar tamamen korku ve olumsuzluk doğurmak için bize öğretilmiş, sürekli yinelenerek içimize işlenmiş şeylerdir. Unutmayalım ki, kendi gerçeğimizi kendimiz yaratırız. Meditasyonun başlangıç aşamalarında, kişinin doğasının psikolojik ve dini oluşumu onun meditatif deneyimine yansıyabilir. İnanç sistemleri birden ‘gerçeğe’ dönüşerek birer hortlak gibi bizi taciz edebilirler. Kendi içimize yönelmeye başlayınca, koşullandırılmış inanç sistemlerimizi de harekete geçirmeye, bazen de kendimizle ilgili yıllardır taşıdığımız olumsuz bir imajı acı verici bir şekilde parçalamaya başlarız. Bu içimizde öyle bir korku doğurabilir ki sonuçta bilmediğimiz melekle gitmektense ‘bildiğimiz şeytanla’ kalmayı yeğleyebiliriz. Korku içimizdeki Tanrı'ya ulaşmamızı engeller. İnsanın kendi içsel varlığı üzerine ciddi biçimde düşünmeye başlaması, olgunlaşma sürecinde atabileceği en büyük adımdır. Bu adım, eski varsayımlarımızı ve inançlarımızı sorgulamaya karar verdiğimizde çok acı verici bir hale gelebilir. Hepimiz geçmişin kötü izleriyle dolu, incinmiş, yaralanmış varlıklarız. Sırtımızda taşıdığımız bu olumsuz yük, meditasyonla hafifletilebilir, ama bu aynı zamanda bazı çirkin gerçeklerle yüzleşmeye ve sonra onlardan kurtulma cesareti göstermeye hazır olmak demektir. Burada kurtulmak, bildik sınır taşlarının güvenliğinden ya da onlar vasıtasıyla kendimizi başkalarının iradesine teslim ettiğimiz ve sınırladığımız alışkanlıklardan kurtulmak demektir. Taşıdığınız imaj ne denli sefil edici olursa olsun sizin tutunmak istediğiniz imajdır. Bunun nedeni, yalnızca bu imajın size güven verici bir şekilde bildik gelmesi değil; ama bu imajın, kendinizle ilgili konularda başkalarını suçlamanıza izin verdiğini bilinçsiz olarak fark etmenizdir. İnsanın kendi içinde özgür olmayı arzulaması, ciddi bir adımı oluşturur; çünkü bu adımla birlikte yaptığımız her şeyin sorumluluğunu tümüyle üstlenmemiz gerekecektir. Meditasyon bir kaçış ya da bir düşkünlük değildir. O bir içsel sorumluluk faaliyetidir. Meditasyon, disiplin, sıkı çalışma, zaman, çaba ve insanın kendisine karşı sabırlı olmasını gerektirir -bence bu dayanılması en zor olan sabır işidir.
Belki de işin en zor yanı meditasyonun sürekliliğidir. Eğer meditasyon düş kırıklığı yaratmaya, sıkıntı vermeye ya da korkutucu olmaya başlarsa bu işin sürekli yapılması zorlaşır. Başlangıçta benim için doyum verici olan şey gündelik, zor ve zevksiz bir iş haline geldi. Başlangıçta çok kolay görünen şey, engellerle dolu hale geldi ve bu kadar engelle boğuşmaya değmez gözüktü. Konsantrasyonum bozulmaya başladı. Bedenim rahatsızdı. Ben ise sabırsızlanmaya başlamıştım. ‘Işık’ artık orada değildi.
Bu bir uyarı işaretiydi; bana dış dünyamı iç dünyamla dengelememi söyleyen doğal bir duraklama noktasıydı. Bu dengeyi yeniden kurmam ve korumam gerekiyordu. Gerçeği iki yönlü olarak deneyimlemem gerekiyordu. İçsel gerçek dış gerçeği güçlü bir biçimde etkiler ve değiştirir. İçsel gerçek, ayrı ve kendi başına bir gerçek olarak var olmamalıdır. Aslında, Trappist  monk Thomas Merton'un dediği gibi, ‘Meditasyon hayata kuvvetle, sebatla kök salmadıkça hiçbir anlam ve gerçeğe sahip olamaz.
Böylece, meditasyonun temel amacı, ruhsal dayanıklılığınızı tanımanızı Sağlayarak sizi kendi iç gücünüzle temasa geçirip günlük bedensel çalışmanızı, insanlarla ilişkilerinizi ve genel olarak hayatınızı beslemek ve zenginleştirmektir. Derin meditasyon sırasında zihin, beden ve ruh arasında büyük bir uyum oluşur; insan bu üç yönden de kendini çok daha iyi hisseder. Tabii bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. İşin en yorucu ve sıkıcı yanı meditasyonu doğru yapıp yapmadığım konusunda hüküm vermekten kaçınmaktı. İlk başta bu işin kolay olmasını bekliyordum. Çünkü ben hemen içe yönelmek istiyorsam, hemen yönelebilirdim: Eğer arzularımı gerçekleştirmek benim elimdeyse, neden olmasındı? Ama işler farklı gelişti. Meditasyon yapma arzumun önüne birçok şey çıktı-yani bu konudaki gelişimimden duyduğum düş kırıklığıyla çok zaman harcadım. Rahatsız edici bir sıklıkla zihnimi bir şeyler dağıtıyordu ve bu dağınıklığı yaratan şeylerin başında da kendi zihnim geliyordu. Düşüncelerimi susturamıyordum bir türlü. Zihnim kontrolden çıkmış motorlu bir araçtı sanki. Düşünen ben değildim, oydu! Zihinsel çağrışımlar kafamda dönüp duruyorlardı. Bir imaj ötekine yol açıyordu. Örneğin aklıma, üç yaşımda elimde elmayla sahneye ilk çıktığım gün geliyordu. Üzerimde yeşil bir kostüm vardı. Hemen yeşil renk bana, uğursuzluk getirdiğine inanıldığı için stadyumda * Trappist: Çok sıkı kuralları olan ve konuşmayı bile meneden Katolik manastırında rahip.
kimsenin yeşil giymesinden hoşlanmadıkları İndianapolis araba yarışlarını çağrıştırıyordu. Bu da yarışlarda ölen kişileri hatırlatıyordu ve o zaman onların gerçekten ölüp ölmediklerini düşünüyordum. Bu olay aklıma yer çekimi gücünü getiriyor, o da Sir Isaac Nevvton'u çağrıştırıyordu. Hemen ardından aklıma, çocukluğumda okuduğum kitaplar geliyor, bu da mistik duyguları ilk kez ne zaman hissettiğimi düşünmeme yol açıyordu. Bunlar babamla yaptığımız bazı söyleşileri çağrıştırıyor, giderek aklıma, ana babamın evliliği geliyordu. Onların evliliği de kendi evliliğimi çağrıştırıyor ve neden sonra aklıma o anda meditasyon yaptığım geliyordu!
En sonunda, düşüncelerimin akmalarına izin vermeyi, onları kendi haline bırakmayı öğrendim. Onların, akarak kendi yerlerini bulmalarını bekliyordum. Bir Zen rahibinin şu sözlerini anımsıyorum: ‘Zihnimi dağıtan düşüncelerin istilasına uğradığımda, onlardan kurtulmak için hiçbir şey yapmam. Kendi kendilerine çekip gidene dek öylece beklerim. Zihnime neden geldiklerini anlarım ve onları tarafsızlıkla gözlemlemeye çalışın. İnsan bir düşünceyi kovmak için ne kadar uğraşırsa ona o kadar güç vermiş olur. Bazen artık zihin sahnesine çıkmasını istemediğimiz bir düşünceyi bir kenara iti-veririz, ama o hala sahne kenarında, o yan ışıkların altındadır. Halbuki bu işlemle, yani var olan tüm düşüncelerin akıp gitmelerine izin vererek zihin sahnesinde yeni bir düşünceye ya da esas istenilen 'düşüncesizlik' haline yer açmış oluruz.’
Eski çağlarda yaşamış bir Budist üstad ise şöyle diyor: ‘Kişi iyi meditasyon yapabilmek için bildik olandan uzaklaşmalı, bildik olmayana yaklaşmalıdır.’ Dolaşan düşünceler, üzerine konsantre olmak istediğimiz her şeyde olduğu gibi meditasyonda da temel bir sorundur.
Zihnime zorla giren düşünceler beni rahatsız etmeye başlar ve bir türlü çekip gitmezlerse hemen küçük bir objeye odaklanırım; bu -bir düğme, bir çiçek, ya da (alaycılar buna bayılacaklar) göbeğim- üzerine odaklanabilecek kadar küçük herhangi bir obje olabilir. Başkaları ise belirli bir obje yerine, özellikle gözlerinizi iki üç kez açıp kapattığınızda göz kapaklarınızın ardında beliren rastgele ışıklara ya da görüntülere konsantre olmayı yeğlerler. Yavaşça değişen bu ışıkları ‘izlemek’, kımıldamadan durmaya çalışmak, ötelerdeki karanlığa derin bir biçimde bakmak -hepsi, zihninizi gerilimlerden uzaklaştıran ve çok gevşemiş ama aynı zamanda bütünüyle belli bir noktaya yönelik bir konsantrasyon kanalına yönlendirme işlevi görür. Göz kapaklarınızın ardındaki merkezi odak noktasına baktığınız her seferinde soluk alışlarınızı düşünün ve gevşemiş, derin ve birbirine eşit olmalarına dikkat edin. Bu belli bir odağa konsantrasyon en sonunda zihni sakinleştirir ve özgürleştirir: Beyin derin soluk alışlar sonucunda oksijenle dolar; içsel göz, göz kapaklarının ardındaki o noktaya konsantre olmuştur; öteki düşünceler, imajlar ve duygular -hepsi yavaşça çekip gitmişlerdir. Artık şimdi 'nin evrensel cereyanıyla birlikte akmaktasınızdır; geçmişte ne yaptığınız ya da gelecekte ne yapabileceğinizle ilgili endişeler artık zihninizi rahatsız edemezler. Sonuç olarak gerilim azalmıştır. En sonunda, tekrarlanan meditasyonlar sayesinde tüm endişeler size yabancılaşır ve bedensel sağlığınız gelişir.
Birçok meditasyon yöntemi olduğunu da unutmayın.
Aslında herkes, fark etse de etmese de belli bir dereceye kadar meditasyon yapar. Hayale dalmak da bir çeşit meditasyondur. Müzik dinlemek de bir meditasyondur. Belirli hafif uyku türleri de bir meditasyon olabilir. Bazıları için yürüyüş ve koşma da bir meditasyondur. Benim için Hatha Yoga yapmak da bir meditasyon haline gelmiştir. Oysa, Hatha Yogayı akşam haberlerini izlerken yaparım.  Şimdi  artık daha çok saygı duyduğum bu yoganın bedensel duruşlarını (ki bu zihnin, bedenin ve ruhun güç, denge ve esneklikle birleşmesi demektir) bedenim ve ruhum arasında uyum sağladığım sırada zihnimi sakinleştirmek için kullanıyorum. Bir süre sonra yanımda bir not defteri ve kalem bulundurmaya başladım; çünkü bu tür bir meditasyonun sonucunda aklıma öyle ilham verici fikirler geliyordu ki onları unutmak istemiyordum !
Bazen yoga meditasyonundayken, aklıma birden, yapmam gereken ama unuttuğum telefon konuşmaları, aylar önce yazmam gereken mektuplar gelir. Her ne kadar, yoga, dağa tırmanmak, dans etmek ve spor birer meditasyon şekliyseler de, bunlar daha çok, bedeni zihin ve ruhla uyum içine sokma işlemleridir. Meditasyon, zihin kendini araştırıp keşfederken bedenin sakin kullanımını içerdiğinden, eğer beden çok aktif bir işle meşgul değilse yüksek düzeyde bir uyum gerçekleşebilir.
Meditasyonun hedefi, tüm yetenek ve gücümüzün en yüksek kaynağına bir diyalogu yürütmek ve buradan da gücün evrensel kaynağına bağlanmaktır. Bedeni ve zihni sakinleştirmek sorularımızı bekleyen yanıtlarla bağlantı kurmamıza yardımcı olur.
Öyleyse meditasyon yapın. Her gün aynı saatte meditasyon yapmanın çok yararlı olduğunu gördüm. Bedeniniz, zihniniz ve ruhunuz Evrensel Enerjiler'le uyumun gerçekleşeceği programlı zamanı sezinleyecektir. Ve karşılaşabileceğiniz her türlü güçlüğe dayanın; çünkü en sonunda kendinizi gerçekten sınırsız olan ve kendisine önemli bir katkıda bulunduğunuz bir kaynaktan ödüllendiriyor olacaksınız. İdrak ettiğinizden çok daha fazla bir şey olduğunuzu keşfedeceksiniz.
Sakin, tek amaçlı, gevşemiş bir konsantrasyonla meditas-yonunuzun özüne ulaşırsınız. Evet, artık Yüksek Ben'inizle çok kişisel türde bir karşılaşmaya hazırsınız.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]
 

Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - -
Meditasyon başlıklı  tarafından yazılan yazı 2660 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

 
3+2 İşleminin Sonucu