• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

SUÇLAMAK

 SUÇLAMAK
Kişisel Gelişim
Share on Tumblr

Yıllarca çalışmanın iki büklüm ettiği bir ihtiyar adam?' ormanda çalı çırpı topluyordu. Topladıklarını bir araya getirdi, bağladı, zor zahmet sırtlanarak kulübesine doğru yola çıktı. Yolda uzun yıllar boyunca ne kadar çok çalıştığını düşündü ve kendi kendisine acımaya başladı. Birdenbire, artık bu hayata daha fazla dayanamayacağını gösteren bir tavırla sırtındaki çalı çırpı yükünü yere fırlattı ve kendi kendine söylendi:
'Eğer hayat bu ise, artık tahammülüm kalmadı. Ölüm meleği bir an önce gelsin ve benim canımı alsın daha iyi.
Ölmenin yaşamaktan daha iyi olduğunu söyleyen ihtiyar adam daha sözlerini tamamlamamıştı ki, ölüm meleği karşısına çıktı ve ona:
'Beni çağırdığınızı duydum. Bir isteğiniz mi var efendim?' dedi.
İhtiyar adam cevap verdi: 'Lütfen, efendim, şu çalı çırpı demetini sırtıma yüklemede yardım eder misiniz?'
Sıkıntı yaşamaya başladığımızda, şartları ya da başkalarını suçlamaya başlarız. Suçlayarak problemi ortadan kaldıramazsınız.
Suçlamak sadece bir problem içerisinde sıkışmanın ve problemi kalıcı bir hale getirmenin mükemmel bir yoludur.
Başkalarını suçlamak, hayatımızın doğal bir parçası haline gelmiş. Başkalarının bizi başarılı ve mutlu yapmasını . bekleriz. Kendi seçimlerimizin hayatımızı yönlendirdiğini görmek istemeyiz. Daha sonra 'Neden bu tür şeyler hep beni bulur?' ya da İçinde bulunduğum durumdan bir türlü kurtulamayacak mıyım?' diye yakınırız.
Çözümün bir parçası olmayan, sorunun bir parçası olur.
Goethe
Şöyle bir düşünün; olumsuz bir ruh hali içerisinde girip şikâyet ederek ne kadar saatinizi, gününüzü, hatta yılınızı boşa harcadınız? Bununla bir şey elde edebildiniz mi?
Hoşnut olmadığınız bir şey varsa, değiştirmek için bir şeyler yapmaya başlayın. Yapmayacaksanız da, şikâyet etmeyin.
Sorumluluk bilincine sahip olduğunuzda, hayatınızda bir şey yolunda gitmediğinde, 'Neyi yanlış yaptım.' ya da 'Nerede farklı davranabilirdim?' diye düşünürsünüz. Sorumluluğu kabullenmezseniz, suçlayacak birilerini ararsınız.
Herkes tarafından çok sevilen bir adam vardı. Fakat kader ve dua anlayışı biraz farklıydı.
Bir gün yaşadığı ilçede sel felaketi yaşandı. Herkes kasabayı   terk   etmeye   başladı.   Ama   adam   yerinden
kımıldamıyordu. Sonunda en yakın komşusu arabasını onun evininin önüne çekerek kendisine seslendi. 'Haydi! Arabaya atla! Kasabada kimse kalmadı. Barajın kapakları patladı, büyük bir sel geliyor.'
Adam, 'Sen git. Allah beni kurtarır.' dedi. Sonra sular yükselmeye başladı. Yardıma gelen bir kayığı ve onun ardından gelen tekneyi 'Allah beni kurtarır', diyerek geri çevirdi. Sular o kadar yükselmişti ki sonunda evin bacasına çıktı. Kendisini kurtarmaya geleci helikopteri de aynı gerekçeyle uzaklaştırdıktan sonra boğularak öldü.
Allah katına yükselince, 'Allah'ım sana güvenmiştim. Niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın?' Tanrı kendisine seslendi:
'Denedim hem de çok denedim. Önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra bir kayık, ardından bir tekne ve son olarak bir helikopter gönderdim. Ama sen hiçbirini kabul etmedin.'
Siz kimi ne için suçluyorsunuz?
Kendi halinde, sade ama mutlu bir hayatı vardı istiridyenin. Denizin derinliklerinde bir kayaya tutunmuş yaşayıp gidiyordu. Tuzlu deniz suyundan yiyeceğini buluyor, sert kabuğu onu düşmanlarına karşı koruyabiliyordu. O da zamanın büyük kısmını sağından solundan süzülerek geçen balıkları seyrederek geçiriyordu.
Derken, bir gün, istiridyenin içine bir sızı düştü. İçinde hissettiği acı sakin hayatını alıp götürmüş, yerine sıkıntılı ve sancılı günler getirmişti. İstiridye, bu sancıların nedenini öğrenmekte gecikmedi: Bir kum taneciği! Küçücük bir kum taneciği nasılsa istiridyenin içine girmiş ve şimdi onu acılar içinde kıvrandırıyordu.
Bir gün istiridye kendi kendine bu kum taneciğini ne yapacağını düşünmeye başladı. 'Bu sıkıntı neden benim başıma geldi? Nasıl böyle bir şey oldu?' gibi sorular sormanın gereksiz ve faydasının olmayacağını biliyordu. O kum taneciğinden kurtulmanın mümkün olmadığının da farkındaydı. O halde yapması gereken, şimdi düşman gibi görünen bu davetsiz misafirle birlikte yaşamaya çalışmaktı.
Bu kararının ardırdan istiridyenin sancıları sona ermedi, ama azaldı. Şikâyet etse kat kat artacak olan sıkıntıları dayanılabilir ölçüde kaldı. Günler, aylar ve yıllar geldi geçti, ilginçtir, istiridyenin ağrıları ve sıkıntıları da neredeyse sona ermiş ve ardından herkesin ziyaret etmekten zevk duyduğu bir istiridye bırakmıştı.
Çünkü hayatının uzun süre acılarla geçmesine neden olan o kum taneciği, onun sabrıyla bir inciye dönüşmüştü. İstiridyenin bulun çoğu yerde yaşayan diğer deniz canlıları onu sık sık ziyaret etmeye, zaman zaman kabuğunu açtığından ortaya çıkan muhteşem inciyi seyretmeye geldiler.
Ve bir şeye hiç karar veremediler: O harika inci mi istiridyeyi güzelleştiriyordu, yoksa sabır ve sükûnet sembolü gibi duran istiridye mi inciyi öyle güzel gösteriyordu?
Sizce? Hayatınızın değişmesi mümkün olmayan tarafları varsa, cesur olup onları kabullenin. Onlarla savaşmayı ve şikâyet etmeyi bırakın.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]

Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - - -
SUÇLAMAK başlıklı  tarafından yazılan yazı 2845 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

 
3+2 İşleminin Sonucu