• slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1
  • slideshow1

NLP Teknikleri - Metaprogramlar

NLP Teknikleri - Metaprogramlar
NLP
Share on Tumblr

Uyanık ya da uykuda olduğumuz her an, dış dünyadan duyularınız aracılığıyla milyonlarca veri alıyoruz. Ama bilincimiz aynı anda ancak beş ile dokuz arasındaki veriye odaklanabilir. Siz, yedi rakamlı bir telefon numarasını belleğinize kaydetmeye çalışırken ikinci bir telefon numarasını da aynı anda aklınızda
tutamazsınız.

Şu anda bulunduğunuz mekana ait tüm veriler bilinçaltınızda kayda geçiyor. Sadece veriler mi? Mekanla ilgili düşünce ve duygularınız, orada otururken kafanızdan geçen başka şeylerle ilgili düşünce ve duygularınız, anılarınız, umutlarınız, beklentileriniz ve korkularınız, kendinizle yaptığınız iç konuşmalarınız, üzerinizdeki elbisenin, ayakkabının rengi, rahatlığı vb. her şey ama her şey bilinçaltında kayda geçiyor. 

Ama size gözünüzü kapattırıp odanın duvarlarının rengini sorsam belki ona bile yanıt veremezsiniz. Özellikle ilk kez bulunduğunuz bir mekansa. 

Oysa derin hipnoz esnasında odayla ilgili her türlü soruya rahatlık- . la yanıt verebilirsiniz. Hipnozla iki telefon numarasını da tekrarlayabilirsiniz.

Bilinçaltı devasa bir üç boyutlu sinema arşivi gibi her şeyi depoluyor. Bizim her şeyi hatırlamamamız ise bir lütuf. Her şeyi hatırlamak zorunda olsaydık onca gereksiz veri bombardımanı altında çıldırırdık herhalde. Ömür boyu depoladığımız her şeyi aynı anda hatırladığımızı bir düşünsenize.

Delirmek, çok şeyi aynı anda hatırlamak ve bu verilerle baş edememek olmalı. Aynı anda bizden bir şeyler talep eden eşimizin, annemizin, babamızın, patronumuzun, çalışanlarımızın, arkadaşlarımızın çocuklarımızın ve kendimizin isteklerini karşılamak durumunda kalsaydık... delirmez miydik? Akü hastanelerinde niye daha çok kadının olmadığına şaşıyorum. Onlar son, beş bin yıldır bu tür taleplerle yaşamlarını sürdürüyorlar da. 

Aynı anda süper anne, süper eş, süper kadın ve süper çalışan olma durumu. Neyse bu kitap kadın haklarıyla ilgili değildi galiba.


Aynı anda birkaç şeyle ilgilenmek durumunda kaldığımızda bile aklımız karışıyor. Hiçbirine doğru dürüst odaklanamıyoruz, günlük yaşamımızda her an seçici algılama yapıyoruz. Çevrenizde ilgilendiğimiz, ilgimizi çeken şeylere odaklanıyor, diğer eyleri görmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz. Eğer hamileyken -pek birdenbire çevremizde ne kadar çok hamile kadın olduğunu park ediyoruz. Kırmızı araba almışsak yollarda ne kadar da çok kırmızı araba olduğu dikkatimizi çekiyor. Hamile olmayan kadınlar ya da kırmızı olmayan arabalar dikkatimizi çekmiyor. Onları bir anlamda algılamamızdan siliyoruz.


İnsanları ilgilendiren konular, olaylar, kişiler farklı farklıdır. Ama algıladığımız şeyleri düzenleme ve anlam kazandırma yollarımızla ilgili belirli temel yollar vardır. Bilgisayarla iletişimde bulunabilmek için, yazılımı anlamak zorundayız. Karşımızdaki kişiyle sağlıklı iletişim kurmak için de onun zihninin yazılımını anlamamız gerekiyor. Kişi hangi verileri zihninden siliyor, hangi verilere odaklanıyor?
Her bireyin kendi haritasına özgü odaklanma metotlarına metaprogramlar diyoruz.


Metaprograma, iletişim kapılarını açan anahtarlar da diyebiliriz. Kişinin yarım bardak suyu yan dolu ya da yan boş olarak tanımlaması iyimserlik ya da karamsarlık göstergesinden çok metaprogram tarzıdır.
Birbirinden farklı altı metaprogram vardır.

Metaprogram 1: Benzerlik ya da Farklılık


Madonna ve Elvis Presley

Gandhi ve Hitler
Bili Gates ve Kraliçe Elizabeth
Bu isimler yan yana geldiğinde sizde ne tür bir çağrışım yapıyor? İki ünlü şarkıcı, dünyayı değiştiren liderler, dünyanın en zengin kişileri listesinden iki isim gibi tanımlar yapıyorsanız benzerliklere odaklanıyorsunuz. Bir kadın, diğeri erkek ya da biri yaşıyor diğeri ölmüş, biri iyilik, diğeri kötülük timsali kişi, birisi kendisi kazanmış diğeri unvan yoluyla hazıra konmuş zengin vb. türü tanımlar yapıyorsanız farklılıklara odaklanıyorsunuz.


Tıpkı temsil sistemleri gibi zihnimizde bu süreci otomatik olarak yaparız. Peki kişinin benzerlik ya da farklılık odaklı olduğunu bilmek ne işe yarar?


Bir arkadaşım, zengin ama her diktiği elbisede kusur bulan bir müşterisinden şikayet ediyordu. Elbiseyi ne kadar mükemmel dikerse diksin müşterinin ille de bir hata bulmasından bıkmıştı. İyi bir kazançtan vazgeçmeyi göze alarak müşterisine bir daha hiçbir şey dikmeyeceğini söylüyordu. Arkadaşıma yeni bir taktik uygulamasını önerdim. Bir dahaki sefere prova yaparken hataları önce kendisinin bulmasını söyledim. Arkadaşım aslında diktiği elbiseden hoşnut olduğu halde belinin biraz daha dar olması, omuzların biraz daha yüksek tutulması gerektiği gibi "kusurlar" bulduğunu müşteriye söyledi. Müşteri sıkı bir farklılıkçı olarak tabii ki arkadaşımla hemfikir olmadı ve her şeyin olduğu gibi kalmasını istedi.
Patronunuz yaptığınız her işte muhakkak eksik olan bir nokta buluyorsa bunu kişisel algılamayın. Yaptığınız işin değerinin bilinmediğini düşünmeyin. Farklılıkçılar hemfikir olmamayı "kendisinin titiz biri olduğunun" göstergesi kabul ederler.

Farklılıkçı bir kişiye "yemek çok güzel olmuş" diye iltifat ettiğinizde o yemeğin tuzunun biraz fazla olduğunu söyleyecektir. Gittiği filmin güzel olup olmadığını sorduğunuzda "fena değildi ama geçen hafta seyrettiğim film kadar etkileyici bulmadım" diyecektir.


Bir ürünün daha yeni ve farklı versiyonu nüfusun yüzde otuz beşini teşkil eden farklılıkçılara hitap eder. "Siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?" reklamı benzerlikçiler üzerinde pek etkili olmaz. Çünkü benzerlikçiler iyi sonuçlar alacağını deneyimle bildiği annesinin margarinini kullanmayı tercih eder.
Farklılıkçı bir çalışan, projede hatalar bularak işi yavaşlatmaya neden olur ama bu kişinin benzerlikçilerin göremediği şeyleri görerek ileride çıkabilecek vahim sonuçları engelleyebilecek yararları olduğunu da takdir edin. Ayrıca farklar yaşamın renkleridir. Değişik ortamlarda bulunmayı gerektiren işlerde bir farklılıkçının çalışması daha uygundur.


Benzerlikçilere, yapacağı bir şeyin tıpkı daha önce yaptığı bir işe benzediğini söylerseniz onu kolaylıkla motive edebilirsiniz. "Geçen sene aldığın projedeki engelleri nasıl da kolaylıkla aşmış ve başarılı olmuştun. Bunu da aynen başarabilirsin", dediğinizde kendine güveni geri gelecektir. Benzerlikçi kişiler "aynen", "gibi", "benzer" türü sözcükler kullanmayı severler. Benzerlikçi kişi çoğu kez "uyumlu" kişi olarak algılanır. Onu, aynı giysilerle aynı aksesuarları kullanmasından, her sene tatilini aynı yerde geçirmek istemesinden, aşina olduğu aynı restoranlara gitmeyi tercih etmesinden de tanıyabilirsiniz. Benzerlikçi bir kişiye yazlık ev ya da devre mülk tatil evi satmak daha kolaydır. Farklılıkçı bir kişiye onu her yaz aynı yere gitmeye mahkum edecek bir tatil devre mülkü satmanızın hiç de kolay olmadığını söyleyebilirim.


Boğaz köprüsünün gişelerinde çalışan memurların o biteviye tekrarlanan işi yapabilmek için benzerlikçi kişiler olduklarını düşünürüm her köprüden geçişimde. Esneklik ve değişkenlik içeren bir iş için ise farklılıkçı kişiyi işe almak daha uygundur. Kişilerin çalışacağı işlerin kendi metaprogramlarına uygun olması mutlulukları açısından önemlidir.


Söze sıklıkla, "evet", "ama" diye başlayan kişi, sıklıkla, "bilmiyorum", "bir şey eksik", "farklı", "fena değil", "belki" sözlerini kullanan kişi farklılıkçıdır. Onları motive etmek için ters psikoloji kullanmak etkili olur. "Bu sorumluluğu üstlenebileceğini pek düşünmüyorum, ama..." dediğinizde farklılıkçı kişi hemen atlayarak boşluğu dolduracaktır. "Gecen sene kimsenin üstlenmeye yanaşmadığı o projeyi nasıl başarıyla tamamladığımı hatırlamıyor musun?" diye yanıt verecektir size.


Peki benzerlikçi bir kişiyle farklılıkçı bir kişinin evliliği nasıl olur? Yaklaşımlarım kişisel algılamadıkları, birbirlerini hatalı bulmadıkları sürece hiç de fena olmayabilir. Önemli olan anlaşmazlıklar çıktığında algılama şekillerimizin farklı olduğunu hatırlamaktır.


Tanıdığım böyle bir çiftin evliliği eğlenceli bir şekilde sürüyor. Birkaç sene önce NLP eğitimine birlikte katılan bu çift sorunlarının büyük bölümünün benzerlik/ farklılık algılamasından kaynaklandığını fark etmişti. Kadın artık eşinin tatil anlayışının deniz kıyısında oturup kitap okumak olduğuna aldırmıyor. Ona, "benzerlikçi sevgilim" diye seslenerek kendisi yöreyi fethetme yürüyüşüne çıkıyor. Tabii akşamüstü yürüyüşlerini birlikte yapıyorlar. Erkek, "farklılıkçı" eşinin değişik restoran arayışlarına itiraz etmiyor. Tabii mönüde köfte pilav olduğu sürece. Eşinin garsonla çekişmesini de aldırmadan izliyor. Karısının işyerine, bir gün takım elbiseyle uğrayıp onu daha önce hiç gitmedikleri lüks bir restorana götürdüğünü de gururla anlatıyor. Bu, hayatında kravat takmayı reddetmiş bir kişi için oldukça "farklılıkçı" bir davranış.
Çiftler sevgilerini partnerlerinin algılama şekillerine uygun jestler yaparak da gösterebilir.

Metaprogram 2: Hazza Yaklaşmak - Acıdan Uzaklaşmak


İnsanda iki temel dürtü vardır: haz ve acı. Sobaya elimizi
değdirmekten kaçarız. Çünkü bize acı verir. Masanın üzerinde duran çikolataya yöneliriz. Çünkü bize haz verir.


Kilolu arkadaşıma, zayıflamanın yolunun egzersizi günlük yaşamına sokmasından geçtiğini söylüyorum. O, egzersizi yorucu ve sıkıcı bir şey olarak algıladığı için egzersizden çeşitli bahanelerle kaçıyor. Ben ise egzersizi günlük yaşamımda bana enerji veren, enerjimi artıran bir aktivite olarak algılıyorum. İstediğim şeyleri yapmam için çok enerjiye ihtiyacım var, enerji jeneratörü olan egzersiz benim için harika bir şey diye düşünüyorum... ve hazza yöneliyorum. Ben haftanın yedi günü egzersiz yaparken, arkadaşım -gerekli olduğunu bildiği halde- yapmıyor; çünkü o, acıdan uzaklaşmaya odaklı.


Başka bir arkadaşım asansöre binmekten korktuğu için (acıdan uzaklaşmak) merdivenleri oflaya puflaya çıkıyor. Ben yürüyerek çıkmayı sağlığıma yararlı bulduğum için (hazza yaklaşmak) asansöre binmiyorum. Komik olan yedi- sekiz yaşındaki çocukların bile bana neden asansöre binmediğimi sormaları oluyor. Büyüklerin çoğu da asansöre binmekten korktuğumu varsayıyor. Özellikle on beşinci kata yürüyerek çıktığımı gördüklerinde. İnsan nüfusunun çoğunluğunu uzaklaşma odaklılar oluşturuyor.


Metaprogramları bilmenin yararlarından biri de, eğer kendi metaprogramımız önümüzde bir engel teşkil ediyorsa onu yeniden programlayarak hizmete sokmaktır.


Örneğin; egzersizi enerji artırıcı hazza yönelik harika bir şey olarak değil de, yorucu, sıkıcı bir şey olarak algılayan arkadaşım motive olamaz. O şişmanlıktan kaçmaya çalışıyor. O zaman acıdan kaçmayı sağlayan bir yöntem bulmak gerekiyor. Şişman olmaktan duyduğu rahatsızlık tek başına onu motive etmiyor. Zayıfladığında bedeninin sağlığa ya da güzelliğe kavuşması da onu motive etmeye yetmiyor. Onu motive edecek şey, kaybetmeyi göze alamayacağı bir şey olabilir. Bir doktorun sağlığını kaybedebileceği uyarısı, eşini evlilik dışı ilişkilerle kaybetmek, hatta yaşamını kaybetmek olabilir. Bazen iddiayı kaybetmek bile motive edici olabiliyor.


Bu arkadaşıma her gün egzersiz yapacağına dair söz vermesini istiyorum. Sözünü tutacağını biliyorum. Ama henüz söz vermeye karar veremedi. Çünkü söz verip de yapmamanın utancını göze alamıyor. Herkesin kendi değer hiyerarşisine göre, kaybetmekten (acıdan) kaçınacağı bir şey vardır. Herkes her şeyi yapabilir. Önemli olan kişiye özgü kaçınacağı ya da yaklaşacağı kaldıraç noktasını bulabilmektir.
Yeme bağımlılığı da bir acıdan kaçma, bastırılmış incinmeleri avutma yoludur. Ancak bu kaçışın bedeli olan şişmanlık, kaybetmeyi göze alamayacağı daha büyük bir bedeli ödemeyi karşılamıyorsa aşın yemekten vazgeçeriz. Bir acıdan kaçmayı, daha küçük bir acıdan kaçma bedeliyle ödemenin temelinde de kişinin daha az acı olan "Hazza odaklanması" yatar. Bu acıdan kaçmanın hazzı(!) sizin için ne ise.


Alkol, uyuşturucu, uyarıcı (buna yasal uyuşturucu olan antidepresanlar ve Prozac gibi yasal uyarıcılar da dahil) gibi maddelerin yaygın kullanımında kişilerin amacı acıdan kaçmaktır. Duygusal acıların hissedilmemesini kişi geçici bir haz duygusu olarak algılasa da.


Eğitimlere katılanlarda bunu sıkça gözlüyorum. Eğer kişi kendini geliştirme hazzına odaklanmışsa eğitimleri ne pahasına olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyi göze alarak sonuna kadar götürüyor. Eğer katılımcı acıdan kaçmaya odaklı biriyse eğitimlere ancak dibe vurduğunda katılıyor. Eğitimlerde yaşadığı farkındalıklar ve deneyimlerle kendisini iyice hissetmeye başladığında ise eğitimi bırakıyor. Onun istediği sadece acıdan kaçmak, kendini daha da geliştirmek değil. Hatta eğitim kendisiyle yüzleşmeyi gerektirdiği için o eğitimi bırakarak "acıdan kaçıyor" -neleri kaçırdığını, daha kaliteli bir yaşam olanağında neleri kaybettiğini bilemeden. Daha sonra daha büyük bir bedel ödeyeceği gerçeğini kısa vadede erteliyor ya...


Eğitimin "Kendin Olmak" bölümüne zamanı elvermediği(!) için çok istediği halde(!) katılamadığını söyleyen bir katılımcının sonradan itiraf ettiği, "Aslında ne kadar gelişkin biri olduğumu kanıtlamak için eğitimlere başlamıştım, ama eğitim ilerledikçe hiç de sandığım gibi biri olmadığımı gördüm. Bunun daha fazla ortaya çıkmasından korktuğum için de kaçtım" sözünü hiç unutmuyorum.


O kendisini her zaman mutlu ve olumlu düşünen biri olduğuna inandırmayı seçmişti. Grup arkadaştan ise onun zaaflarını görebiliyordu.. Bu arkadaş aslında eğitimden değil, kendisiyle yüzleşmekten kaçıyordu. İnsan kendisinden ne kadar kaçabilir ki? Özgürleşmenin yolu zaaflarımızı kabul etmekle başlıyor.
"Aslında öyle büyük sorunlarım yok ama hayattan tam anlamıyla keyif aldığımı da söyleyemem."
"Mutsuz değilim ama mutlu da değilim."


"Kendimi geliştirmeye ihtiyacım var" bakış açısıyla eğitimlere katılanlar ise hem tüm eğitimleri tamamlıyor hem de büyük dönüşümler yaşayarak mutlu olmanın bir bilinç boyutu olduğunu zihinlerinde ve yüreklerinde idrak ediyorlar. Bu tür hazza odaklı kişiler için kendileriyle yüzleşerek kendilerini kucaklayabilmek, kendileriyle kucaklaşarak özgürleşmek çekici ve geliştirici bir süreç olarak algılanıyor. Yaşamda her sorun, bir algılama sorunudur. Her türlü gelişim de algılamanın genişlemesiyle mümkün oluyor.


Özgürleşmek, acıdan kaçmaya odaklı kişi için bağımlılık maddesi olan nesne, kişi ya da aktiviteden "yoksun kalmak", gelişme arzusu içindeki kişi için ise "potansiyelini ortaya çıkarmak" anlamına gelir. Örneğin; acıdan kaçmaya odaklı kişinin sigarayı bırakmak istediğini düşünelim. O, sigaradan "yoksun" kalacağına odaklandığı sürece sigaradan özgürleşemeyecektir. Hazza yönelik kişi ise, sigarayı bıraktığında kendini sağlıklı hissedeceği ödülüne odaklanarak sigaradan özgürlesin
İş yaşamında şirketler çalışanlarını motive etme yolları üzerinde eğitimler alırlar. Genellikle önerilen yollar çalışanlara değişik "havuçlar" göstermeyi içerir. Bu yollar hazza odaklı çalışanları motive eder. Gelecekte vaat edilen bir terfi, bir tatil, bir ikramiye hazza odaklı çalışanlar için iyi havuçlardır. Acıdan kaçma odaklı kişilerin motive olması için başlarına kötü bir şey gelebileceği, bir problem yaşayacakları kaygısını taşımaları gerekir. Bu iş belirlenen tarihte tamamlanmazsa büyük zorluklar yaşayacağız, işimi kaybedebilirim, konumumu kaybedebilirim gibi "kırbaçlar" acıdan kaçma odaklı kişiler için "havuç"tan daha etkilidir. Rahatlık, uzaklaşan odaklı kişi için motivasyon düşürücüdür. Bir anlamda hem sorunsuz olmak ister hem de rahatlık batar. Motivasyon odaklanması farkını bilmeyen yönetici, uzaklaşan odaklı bir çalışanın onca ödüle rağmen neden poposunu kımıldatmadığını bir türlü anlayamaz. Onu bir "acı" yaratarak harekete geçirebileceğini bilseydi o zaman bu kişinin verimli çalıştığına da şahit olurdu.
Acıdan kaçmaya odaklı çocuğunuzu, sınıfını geçmesi halinde bisiklet kazanacağı vaadiyle motive edemezsiniz. Ama, sevdiği bir şeylerden mahrum kalma ihtimali ya da sınıfta kaldığı takdirde sevdiği kızdan/oğlandan -o bir üst sınıfa geçeceği için-ayrılacağı korkusu motive edici olabilir. Kötü karne yüzünden intihar eden çocukların tümü, dayak yeme ve aşağılanmanın acısından kaçmak için bu dönüşü olmayan yolu seçmiştir.


Yaratıcılık, vizyon, misyon vb. hedefleri belirleme gerektiren işlerde hazza odaklı kişiler uygundur. Gerçekçilik, ayakların yere basması, sorunların çözülmesi, detaylara önem verilmesi gereken işlerde ise acıya odaklı kişiler seçilmelidir.


Siz bir otomobil satıcı olsaydınız arabanın motor gücünü ya da çok uzun süre tamir derdi çıkarmayacağını hangi tür alıcı için ön plana çıkarırdınız?


Siz bir işveren olsaydınız muhasebeci ve satış bölümüne hangi odaklı çalışanı seçerdiniz?
Sizce mantık ya da aşk evliliği yapmayı tercih edenler neye odaklıdır?


Sizce Özal ve Ecevit neye odaklı liderler?


Motivasyon stratejilerini bilmek eş, iş seçiminde hatta çocuklarınızın yapısına göre farklı yaklaşımlar göstermenizde son derece işe yarayacaktır.


Hiç kimse saf acıdan kaçan ya da hazza yaklaşan odaklı değildir. Ama ağırlıklı olarak biri bizi daha çok motive eder. özellikle önem verdiğimiz konularda. Bazen bize hizmet etmesi açısından odağımızı belirli bir konuda değiştirebilecek kadar esneklik kazanmak, yaşam kalitemizi artırmak açısından gerekli alabilir. Özellikle istenmeyen alışkanlıklarımızı değiştirmek için hazza yakınlaşma odaklanmasını seçmek işimizi kolaylaştırır.


Yılbaşı büyük ikramiyesini kazanmanız halinde ne yaparsınız diye halka yöneltilen sorulara verilen yanıtlar iki zıt yaklaşım açısından ilginçti.


Acıdan kaçanların verdiği yanıtlardan birkaçı:


Önce eşimi boşardım.
Hemen borçlarımı öderdim.
Bana dar gelen evimden hemen çıkardım.
Beni boğan işimden hemen istifa ederdim.
Hazza yönelik kişilerin yanıtlarından birkaçı da şöyleydi: Derhal bir dünya turuna çıkardım.
Kendimi özgür hissedeceğim kocaman bir çiftlik satın alırdım. Kendi işimi kurardım.
Sevdiğim kişiyle evlenir, birlikte hayallerimizi gerçekleştirirdik.
Metaprogram 3: İç Referanslılar - Dış Referanstılar
Başkalarının ya da toplumsal yargıların etkisinde kalan biri misiniz? Başkalarının değer yargılarından fazla etkilenmeyen biri misiniz? Seçimlerinizi kim ve ne belirtiyor?
En çok satan kitapları okumaya ya da birisinin önermesiyle kitap almaya mı yatkınsınız? Okuyacağınız kitapları siz mi
seçersiniz?


Modayı takip eder misiniz? Moda olmasa da kendinize yakıştığına inandığınızı mı giyersiniz?
Aileniz evlenmek istediğiniz kişiyi size uygun bulmazsa tepkiniz ne olur? Vazgeçer misiniz? Önce onları ikna etmeye mi çalışırsınız? Yoksa kendi bildiğinizi mi okursunuz?
Sizin için hangisi daha önemlidir:
Yaptığınız bir işten dolayı bol bol övgü almak?                     '
Başkaları öyle düşünmese de sizin başarılı olduğunuzu hissetmeniz?
Son kararı vermek için danışma merkeziniz içinizde mi *
dışınızda mı?      

                                                                   
Dış referanslı kişiler için takdir görmek, onaylanmak, beğenilmek, kabul görmek önemlidir. Ait olma duygusu ve "biz"in bir parçası olma uğruna birey olmak ikinci plana atılır. Dış referanslı kişinin bir eğitime katılması için arkadaşlarının bu eğitime katılmış ve övgüyle söz etmiş olması yeterince ikna edicidir. Bu kişiye, başaracağına inanıyorum, yapabilirsin, türü yaklaşımlar, onurlandırıcı sözler söylenmesi, sırtının sıvazlanması, ödül kazanması onun motive edilmesini ve ikna
olmasını sağlar.


İç referanslı kişiler için, kendilerinin kendilerini ikna etmesi


önemlidir. Yaptıkları işten dolayı herkesten takdir görseler de, kendilerinin başarılı olduklarını hissetmeleri daha önemlidir. Kendileri ikna olduğu sürece başkalarından gelen eleştiriler onları pek ilgilendirmez. İçgüdülerine güvenirler. Birey olmak çok önemlidir. Herkesin onay verdiği bir şeye itiraz onlardan gelir. Gerçek liderler iç referanslı kişilerden çıkar. Yoksa her kafadan çıkan eleştiriler altında ezilmek işten bile değildir. Ama etkin bir lider, başkalarının fikirlerini de dinlemeyi ve bu fikirlerden yararlanmayı bilir. Yoksa, ben yaptım oldu, diyen diktatörlere dönüşebilir.
İç referanslı kişiyi ikna ve motive etmek için ona kendi diliyle hitap etmek gerekir -yani yine kendisinden örnekler vererek:
"Geçen sene buna benzer bir öneriye olumlu yaklaşmıştın."
"Senin de bildiğin gibi..."
"Bunu benden iyi biliyorsun..."

Onu ikna edecek tek kişi kendisidir.


Onu bir kitap okumaya, bir filmi görmeye ikna etmek için, onun beğendiği benzer bir film ya da kitaptan yola çıkarak ikna edebilirsiniz. Karısı eğitimime katılan bir erkek, bir sonraki eğitime karısının ona daha önce katıldığı bir eğitimden kazandıklarını örnek göstererek ikna etmesiyle gelmişti. Karısının kendisine karşı yaklaşımının olumlu bir şekilde değişmesiyle, bu değişimin kaynağını kendi gözleriyle izlemek istemişti.


İç referanslı olmak bireyselliği geliştirir. Ama "biz" olmayı da öğrenemezse, katı tutumlu bir insana da kolaylıkla dönüşebilir. Bir şirket çalışanları için verdiğim eğitime katılan böyle biri üç gün boyunca halının renginden, eğitimi nasıl vermem gerektiğine kadar her şeyde kusur bularak hem kendine, hem mesai arkadaşlarına eğitimi zehir etmekten adeta keyif alıyordu. Aynı zamanda acıya odaklı biri olduğunu söylememe gerek yok değil mi? Aslında, eğitime katılması için şirketin kendisini zorlamasına tepki duyuyordu. Ona eğitimden kazanacaklarına odaklanmamakla kendisinin kaybettiğini söyledim. Bu sözümden sonra mucizevi bir şekilde tutumunu değiştirdi. Çünkü kaybetmek istemiyordu. Ondan hiç beklenmeyecek bir şekilde üç gün boyunca "yanlış" yaptığını gruba itiraf etti. En azından kalan dört saati kazançlı kılmak istediğini söyledi. Bir mucizevi şey daha yaptı. "İletişim ve ilişkiler" başlıklı bir başka eğitimime kendi isteğiyle katıldı. Bu kişinin daha sonra tanık olduğum değişimlerini şu anda hatırlamak bile içimi sevinçle dolduruyor. Hayat denilen serüven gerçekten mucizelerle dolu.


Metaprogram 4: Bağımsızlar - Düzenciler


İş dünyasında en büyük sıkıntı bağımsız-düzenci ayrımı yapılmamasından çekilir. Özellikle dokuz-beş çalışılan yerlerde. Günümüzün en az sekiz saatinin geçtiği bir yerde bu metaprograma önem verilmemesi hiç de verimli bir sonuç doğurmaz. Bazı insanlar denetim altında ya da belirli kurallar içinde çalışmaktan hoşlanmaz. Serbest ortam içinde en yüksek performansı gösterirler. Bağımsız kişiler çoğunlukla bir şekilde kendi işlerini kurar. Bir şirket içinde ise onlara özgürlük ortamı verdiğiniz ölçüde verimleri artar.
Düzenciler ekip işlerinde başarılıdır. Kuralların baştan bilinir olmasını isterler. Çalışma ortamı sıcak, güvenli ve maaşı yeterli olduğu sürece uzun yıllar aynı firmada çalışır hatta emekli olurlar.
Bağımsız kişileri ekip çalışmasına dahil ettiğinizde son derece rahatsızlık duyarlar. Çünkü başkalarına tabi olmak zorunda kalırlar. Girişimcilik ruhu bağımsızların özelliğidir. Ama şirketin düzeninin tıkır tıkır işlemesi düzenciler sayesinde olur.


Amerika'da yeni sonuçlanan bir davayı hatırladım bu satırları yazarken. Şirkete uzun yıllar başarıyla hizmet veren bir çalışan, kendisinin tümüyle sorumluluk üstlendiği üst bir pozisyona getirilmişti. Bu kişi, psikolojik çöküntüye uğradığı gerekçesiyle kendisini ödüllendirdiğini düşündüğü işvereni dava etti... ve davayı kazandı. Amerika garip davaların ülkesi. Burada önemli olan işverenin çalışanların çalışma stratejilerine olan duyarsızlığıydı. İşveren düzenci bir çalışanı bağımsız yapmaya çalışarak onun düzenini bozmuştu.

Bağımsız insanlar yüksek maaşları ve unvanları olsa da, eğer kendilerini yaptıkları işte özgür hissedemiyorlarsa basıp gidebilirler. Onlar için önce iş özgürlüğü sonra maaş ve unvan
gelir.

Düzenci çalışan için önce maaş ve unvan sonra iş ortamı rahatlığı gelir.

Değerli bir bağımsız, sorumluluğunu üstlendiği takdirde bir düzenci kadar şirkete yararlıdır.
Onu statükoya bağımlı kılmak kimseye yarar sağlamaz.

Evlilikte de aynı şey geçerlidir. Bağımsız bir kadınla evli bir düzencinin halini düşünün. Koca akşam saat sekizde yemek yenmesini istiyor. Kadın ne zaman acıkırsa o zaman yenmesinden yana. Kadın geç saatlere kadar kitap okumak istiyor. Sabah rahatlıkla işine gidiyor. Erkek belirli bir saatte yatılmasından yana. Kadın canı istediği an sevişmek istiyor. Erkek ise pazartesi, çarşamba ve cumartesileri cinselliğe ayırmış. Böyle bir evlilik yürür mü?

Çocuğunuz bir bağımsızsa, ona sorumluluk duygusunu geliştirmesinde yardımcı olun. Ama onu, sizin disiplin anlayışınızı benimsemeye zorlamayın. Çocuğunuz bir düzenci ise ona belirli saatlerde çalışma alışkanlığı kazandırın.

Siz bağımsız mısınız, düzenci misiniz? Diyelim ki egzersiz yapmaya karar verdiniz. Haftada üç gün belirli saatlerde bir spor salonuna gitmeyi mi tercih edersiniz, evinizde bu disiplini kendi üzerinizde uygulamayı mı?

Heeey, bu metaprogram bana uygun değil diye mi bağırıyorsunuz? Size birinden biri uygun. Sadece sorumluluk gerektiriyor. Yaşamın her alanında olduğu gibi. Unutmayın. Sorumluluk, suçlamanın bittiği yerde başlar.

Metaprogram 5: Deneyim - Olanak


"Deneyim öğretmenlerin en iyisidir" diye mi düşünüyorsunuz, yoksa "Fırsatlar, en iyi öğretmendir" diye mi? Kimi denize önce ayağını sokarak girer. Kimi balıklama atlamayı tercih eder. Siz hangisisiniz?


Bilinen yol en kısa yoldur.
Atlamadan önce bak.
Ayağını yorganına göre uzat.
Ak akçe kara gün içindir.
Damlaya damlaya göl olur.


Bu tür atasözlerini düstur edinmiş kişiler deneyime saygı duyan insanlardır. Onlar deneyimlerinin yol göstericiliğine inanır. Dayanışma, tutarlılık, uzun vadeli işler onlarda güven duygusu yaratır. Bu tür insanların evliliği, iş seçimleri, sosyal yaşamları uzun vadeli ilişkilere dayanır. Bu tür insanlar şirketlerin köklerini ve sürekliliğini oluşturur.


Erken çıkan yol alır.                                                        
İyilik yap denize at. Balık bilmezse halik bilir.                    
Gün ola harman ola.


Bu tür atasözlerini düstur edinmiş kişiler yeni yollar, yeni deneyimler, yeni seçimlerle heyecan duyar. Yaşam bir potansiyel kaynağıdır. Yeni, bir zenginliktir. Yeni, fırsatlar; yeni, serüvenler demektir.
Freud, yeni bir bakış açısını getirmesine rağmen bir deneyimciydi. Deneyimleri dile getirme cesaretine sahip olduğu için psikolojide devrim yaptı. Hümanistik psikolojinin babası olan Abraham Maslow ise insan potansiyeli ile ilgileniyordu.


Onun insan Olmanın Psikolojisi kitabını okuduğumda büyük bir heyecan duymuştum. Bu kitap benim hayatımda dönüm noktası oldu. Kuraldışı yayınlarından çıkan bu kitap olanak metaprogramına sahip olanlar için harikulade bir kaynak. Günümüzde Freud'un Maslow'dan daha fazla tanınması iki nedene dayanıyor. Bir; insanların cinsel boyuttaki cehaletinin hala hüküm sürmesi. İki; deneyimci psikologların, olanakçılara göre sayılarının daha fazla olması.


Olanakçı bir fizikçi olan Einstein'ın kendisini kabul ettirmesinin otuz beş yıl aldığı bu dünyada, sınırsız olanakçı olan Tesla'yı henüz fizikle ilgilenenler bile pek tanımıyor.


Uzay yolculukları (insanlı ya da insansız) onun teorilerine dayanıyor, biliyor musunuz? Televizyon, telsiz telefon (cep telefonu) gibi görüşleri ilk ortaya attığında kendisiyle röportaj yapan gazeteciler, futbol maçlarını da evimizdeki bir kutudan seyredebilecek miyiz, diye dalga geçmişlerdi.


Günlük yaşamda iki metaprograma da ihtiyaç var. Deneyimciler olmasaydı kısa yollan bulmakta zorluk çekerdik. Olanakçılar olmasaydı yeni yolları keşfedemezdik. Güvenilirlik deneyimle kazanılır. Yenilikler olanakçıların armağanıdır.


Deneyimci kişi bir eğitim, bir ürün, bir fikir yaygınlaştığında onu benimser. Olanakçı kişi ise önce denek olur. Deneyimci bir fikri kabul etmek için zamana ihtiyaç duyar. Olanakçı ise anında yapar. Deneyimci kişi hata yapmaktan korkar. Hatanın aptallık olduğuna inanır. Olanakçı kişi hatayı öğretmen olarak algılar. Deneyim bilgelik midir, tutuculuk mudur? Olanakların peşinde koşmak serüvencilik midir, çılgınlık mıdır? Siz neyseniz odur. Herkesin haritası farklıdır.


Metaprogram 6: Duyusal ikna - Tekrar İknası


Bu metaprograma ikna stratejisi de diyebiliriz. Reklamcıların en çok ilgilendiği metaprogram budur.
Duyusal ikna için kişilerin temel temsil sistemleriyle onlara ulaşmak gereklidir. Örneğin bir eğitim ya da tatil yöresi için parlak broşürler bastırmak görsellere güzel bir tablo çizebilir. O eğitim ya da yöre ile ilgili anlatıma dayalı tanıtım programları, gazete ve dergilerde okuyacağınız röportaj ya da dostlarınızdan işiteceğiniz birkaç söz işitsellere hitap eder. O eğitime katılmış ya da tatil yöresine gitmiş kişilerin duygularını paylaşmaları kinestetiklere dokunur.


İkna stratejisinde ikinci dikkat edilmesi gereken nokta kişilerin ne kadar tekrara ihtiyaç duyduklarıyla ilgilidir. Kimimiz bir ürünü bir tanıtımla satın alıyoruz, kimimiz birkaç kez tanıtıma ya da sürekli beynimizin yıkanmasına ihtiyaç duyuyoruz. Kimimiz ilk giydiğimiz ayakkabıyı satın alıyor, kimimiz elli birinciyi giydikten sonra ilk giydiğimizde karar kılıyoruz. Kimimiz ilk başarımızla patronun gözüne giriyor, kimimiz her seferinde kendimizi kanıtlamamız gerektiğini öğreniyoruz.


Eğer siz karşınızdaki kişinin tarzını bilirseniz ve iletişimi sürdürmeyi planlıyorsanız ona göre strateji belirlemek durumundasınız.


Başarılı bir elemanınız her yaptığı işte onaylanmaya ihtiyaç duyuyorsa ve siz bir kez olumlu destek vermenin yeterli olacağını düşünüyorsanız aranızda bir kopukluk yaşanır. Siz bir kez sorumluluk verdikten sonra her davranışını gözlemliyor ve eleştiriyorsanız yine sonuç kopukluk olacaktır.


Metaprogramlar iletişimin anahtarları olarak sizin farkındalığınızı artırıcı araçlardır. İletişimin ince işçiliğidir.
Size hizmet etmeyen metaprogramlarınızı değiştirebilme yetisine de sahipsiniz. Odaklandığınız şeyi değiştirdiğinizde alacağınız sonuçlar da farklı olacaktır.


Neyi istediğinize odaklanın, neyi istemediğinize değil. Bu çok önemli.


Diyelim ki kilo vermek istiyorsunuz. İlk anda aklınıza gelen ne oluyor? Sevdiğiniz yiyeceklerden uzak kalmanın ve egzersiz yapmanın zorluğu mu? Sağlıklı ve ince bir bedene kavuşmak mı? Eğer istemediğiniz şey olan yiyeceklerden uzak kalmaya odaklanıyorsanız, yiyecek hiç aklınızdan çıkmayacaktır. Bunu diyet yapanlar çok iyi bilir. Kendinizi yoksunluğa odakladığınızda yoksunluk duyduğunuz şeyin özlemini çekersiniz. Ve özlemini çektiğiniz şeyle bir an önce hasret giderme yollarını ararsınız. Sonuç: Daha az yemek yerine daha fazla yemek.


Yemeği düşünmemeye çalıştıkça daha çok düşünürsünüz. Hatta hiç aklınızdan çıkmaz. Diyetçilerin sabahtan akşama yemekle ilgili konuştuklarını bilirsiniz. Neden? Çünkü zihnin düşünmemesi gereken şeyin ne olduğunu anlaması için önce onu düşünmesi gerekir. Şimdi bir deneme yapalım.


Gözlerinizi kapayın. Ne düşünürseniz düşünün ama sakın Marilyn Monroe'yu düşünmeyin. Her şeyi düşünmekte serbestsiniz. Ama sakın sakın Marilyn Monroe'yu düşünmeyin. Marilyn'i düşünmek yasak. Ne oldu? Marilyn Monroe'yu düşündüğünüze bahse girerim. Çünkü beyniniz önce neyi düşünmemesi gerektiğini düşünür. Marilyn'i düşünmekten vazgeçmenin yolu ise, yerine başka bir şeyi, mesela Julia Roberts'ı koymaktır. Kilo vermeyi başarmanın yolu ise, istediğiniz sağlıklı bedene odaklanmaktır.
Neyi düşünürseniz onu üretirsiniz. İstemediğiniz şeylere odaklandığınızda o istemediğiniz şeyden daha da fazla gerçekleştirirsiniz. Daha fazla yiyerek kilo almak gibi.


Beyin bilgisayar gibidir. Bilgisayara neyi yapmaması gerektiği komutunu vermezsiniz. Neyi yapmasını istiyorsanız o kötü verirsiniz. Yanlış komut verdiyseniz onu silerek değiştirirdiniz. Yeni bir komut verirsiniz. Ama yanlış komutu uygulama diyemezsiniz.


Çocuklarımıza sürekli şunu yapma, bunu yapma dediğimiz halde yine yapılmamasını söylediğimiz şeyleri yapmaları bir itaatsizlik göstergesi değildir. Onları yapma dediğimiz şeyleri yapmaya biz programlıyoruz. "Çocuğum sözümü dinlemiyor" diye şikayet etmeden önce ona neler söylediğinize kulak verin.
Kendinize olduğu gibi çocuğunuza da yapılmaması gereken şeyleri değil, yapılmasını istediğiniz şeyleri söyleyin. Çocuk eğitmek, zihni eğitmek kadar ince işçilik ister.

Ücretsiz ön görüşme yapmak için bizden randevu almanız yeterli olacaktır.

NLP Eğtimi için ilgili detaylı bilgi için :

İzmir NLP Eğtimi için  0(232) 422 59 54 yada  0 (535) 667 32 24 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz veya İzmir NLP Eğitimini tıklayabilirsiniz.

İzmir Karşıyaka NLP Eğtimi için 0(232) 369 50 81 -  0(532) 100 11 65 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz veya İzmir Karşıyaka NLP Eğitimini tıklayabilirsiniz

Denizli  NLP Eğtimi için 0 (258) 213 0 999-   0 (532) 100 11 65  numaralı telefondan ulaşabilirsiniz veya Denizli NLP Eğitimini tıklayabilirsiniz.

Antalya NLP Eğtimi için   0 242 323 73 15 yada  0 (505) 445 15 31 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz veya  Antalya NLP Eğitimini tıklayabilirsiniz.

Muğla NLP Eğtimi için 0(252) 213 00 98 -  0 (532) 100 11 65  numaralı telefondan ulaşabilirsiniz veya Muğla NLP Eğitimini tıklayabilirsiniz.



Bu makale şu konularla ilgili olabilir : - -
NLP Teknikleri - Metaprogramlar başlıklı  tarafından yazılan yazı 3131 kişi tarafından okundu ve 0 kişi tarafından yorumlandı

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bir Yorum Yazın

 
3+2 İşleminin Sonucu